Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: Fatih Portakal gazetecilik sınırlarını aştı
"Haber bültenleri gösteri alanına döndü"
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, Sözcü TV Ana Haber sunucusu Fatih Portakal'ın eski CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik sözlerinin gazetecilik sınırlarını aştığını söyledi. Bildirici haber bültenlerinin gösteri alanına döndüğünü belirterek, "Sadece Fatih Portakal değil, özellikle haber kanallarındaki ana haber sunucuları birbirleriyle haber yarışını bırakıp, gösteri ve yorum yarışına girdiler. El kol hareketleri, bağırıp çağırmalar, ana haber bültenlerini sunucuların gösterisine dönüştürdü" ifadelerini kullandı.
Bildirici'nin yazısından öne çıkan kısımlar şu şekilde:
CHP’nin Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal’ın “Seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi'nin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” şeklindeki ırkçı ve nefret söylemi içeren sözleri, partisinde siyasi krize neden olmuştu. Sözcü TV Ana Haber sunucusu Fatih Portakal’ın, Burcu Köksal’a Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimat verdiği suçlamasıyla “medya krizi”ne dönüştü.
Portakal’ın sözlerine tepki gösteren Kılıçdaroğlu, T24’ten Murat Sabuncu ile konuştu; iddiayı tümüyle yalanladı. Onunla da kalmadı, sosyal medya hesabından ağır bir üslupla açıklama yaptı. Portakal da dün akşamki ana haber bülteninde Kılıçdaroğlu’na aynı tonda yanıt verdi.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken dün öğleden sonra Kılıçdaroğlu beni de aradı; Portakal’ın iddiasını sözlerini tümüyle yalanladı ve Medya Ombudsmanı olarak bu konuyu incelememi talep etti. Kılıçdaroğlu aramasaydı da bu krizi incelemem gerekirdi. Zira bu olay karşılıklı açıklamalar ve suçlamalarla siyasi gündemin ilk sıralarına taşındı; dün akşam da haber kanallarında hem siyaset hem de gazetecilik açısından uzun uzun konuşuldu, tartışıldı.
Portakal kendi iddiasını kendisi çürüttü
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutumunu, Burcu Köksal’ın neden ve nasıl böyle bir açıklama yaptığını bir yana bırakalım, bu krizin siyasi yanı. Biz meseleye gazetecilik açısından bakalım ve bu krizden de mesleğimiz adına yeni bir deneyim damıtalım.
Adım adım ilerleyelim. İlk adım Fatih Portakal’ın Sözcü TV’nin ana haber bültenindeki sözleriydi. Burcu Köksal’ın talimatla konuştuğunu öne sürerken özetle şunları söyledi:
“Ben bunun bir talimatla yapıldığını düşünüyorum. Açık açık net ismini de söyleyeyim Kılıçdaroğlu'nun yakınındaki isimlerden biri. Talimatı kanıtlayamam ama Kılıçdaroğlu'ndan geldiğini bile düşünüyorum. Bak bu kadar da net konuşuyorum.”
Portakal’ın bu konuşmasında anahtar sözcükler “düşünüyorum” ve “kanıtlayamam”. Kişisel bir değerlendirme yaparken bu sözcüklerin sarf edilmesi doğal olabilir. Ama bu konuşma bir haber bülteninde yapılıyor; Kılıçdaroğlu, Burcu Köksal’a talimat vererek kriz çıkarmakla suçlanıyor. Bu da bir haber konusu ama bu sözcükler haber dilinde olmaz.
Böyle bir suçlamayı dile getirirken habercilik kurallarının uygulanması, 5N1K dediğimiz soruların yanıtının verilmesi gerekirdi. Oysa Portakal, Kılıçdaroğlu’nun kimin aracılığıyla ne zaman, nerede, nasıl talimat verdiğini belirtmiyor; bu iddiasının kaynağını da “düşünüyorum” diye açıklıyor.
Portakal’ın öyle olduğunu düşünüyor olması, Kılıçdaroğlu’nun öyle davrandığının kanıtı olamaz. Kendisinin de bu iddiasını “kanıtlayamam” diye noktalaması zaten bütün söylediklerini çürütüyor. Gazeteci, kanıtlayamayacağı, doğrulayamayacağı bilgiyi okurlarına, izleyicilerine aktarmaz, aktarmamalı.
Varsayalım ki, Portakal’ın dile getirdiği suçlamanın kaynağı kendi düşüncesi değil de kendisine ulaşan bir bilgi. O zaman da ya somut veriler elde etmesi ya da Kılıçdaroğlu’na sorması, kaynağından kontrol etmesi gerekirdi. Deneyimli bir gazeteci olan Portakal’ın böylesi bir konuda Kılıçdaroğlu’na ulaşmaya çalışmaması da eksiklik.
Kılıçdaroğlu’nun açıklaması hakaretamiz
Kılıçdaroğlu’nun, Murat Sabuncu ile konuşmasında Portakal’ı yalanlarken özetle “Burcu Köksal'a böyle konuşması yönünde talimat verdiğim alçak bir iftiradır. Fatih Portakal bunu açıklamak zorundadır. Açıklamıyorsa yalan haber ürettiğini söyleyeceğim” dedi.
Ancak Kılıçdaroğlu, bu açıklamayla yetinmedi. Ardından bir de sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu. “Aziz milletime” diye başlayan paylaşımında “Had bilmez edepsizlere” diyerek üç madde sıraladı. Uzatmamak için son bölümünü aktarayım:
- “İspatlayamam ama’ diyerek ağız dolusu iftira atmak bırak gazeteciliği, insanlık değildir. Kepazeliktir! Çukurluktur!
- Bırak böyle talimat vermeyi, aklının ucundan geçiren, bir an dahi partisinin kötülüğünü isteyen bir Genel Başkan namerttir! Birilerine iyi görünmek için kin kusan ve ispatlayamayacağı iddiayı ortaya atan da namerttir!
@fatihportakal senin iftiralarının da mevcut iktidarın seçim zamanında attığı iftiralardan, sahte ve montaj videolarından bir farkı yoktur, müfterilerden yine Allah'a sığınıyorum. Seni milletimin ve namuslu gazetecilerin vicdanına havale ediyorum.”
Portakal’ın suçlaması ne kadar dayanaksız, haksız ve gazetecilik kurallarına aykırı olursa olsun, Kılıçdaroğlu’na böyle bir dil kullanma hakkı vermez. Kılıçdaroğlu’ndan duymaya alışık olmadığımız bu ifadeler çok ağır ve hakaretamiz. Kılıçdaroğlu böyle bir üslup kullanarak kendisiyle ilgili suçlamayı yanıtlama sınırlarını aşmış oldu.
Gazeteci böyle tavır alamaz
Kemal Kılıçdaroğlu bir politikacı, Fatih Portakal ise gazeteci ve ana haber sunucusu. Bir gazeteci, politikacıdan gelen sözler ne kadar ağır olursa olsun aynı dili kullanamaz, kullanmamalı. Ama Portakal, Sözcü TV’nin dün akşamki ana haber bülteninde Kılıçdaroğlu’na hakaretlerle yanıt verdi.
Gazeteci, haberin öznesi olmamalı ama Portakal, haberin baş karakteriydi. Haber programı izlemek üzere Sözcü TV’yi açanlar, daha başlangıçta dakikalar boyu, Portakal’ın kendisinin nasıl bir gazeteci olduğuyla ilgili sözlerini dinlemek zorunda kaldı. Portakal, “Ben işini doğru yapan adamım kimse benim hakkımda çantacıdır, şucudur bucudur diyemez, diyenin alnını karışlarım” dedi.
İddiasının arkasında olduğunu yineledi, “Bana kaynak açıkla şunu bunu öğretmeyin bana gazeteciliği. Ben size siyasetçiliği öğretmiyorum” diye konuştu. Portakal, Kılıçdaroğlu’nun paylaşımını okudu ve sözlerini özetle şöyle noktaladı:
“Kemal Bey, gidip de bir başkasını aramasaydınız keşke. ‘Kemal Bey beni aradı veya bunu kabul etmiyor, yalanladı’ derdim. Bundan sonra arasanız da açmam zaten. Operasyon çekmeyin. Operasyona alet de olmayın. Aranması gereken kişi benim. İddiayı ortaya atan da benim.
Bu şekilde Kemal Kılıçdaroğlu gündeme geldi. Bir iki gün daha gündeme gelir. Benim için bitti. Kaale bile almıyorum sizi. Aynı sözleri, o namerttir şudur, aynen iade ediyorum size. Entrikacı siyasetçi diyorum size. Kaale almıyorum sizi tamam bitti. Geçtik.”
Portakal’ın bu konuşması gazetecilik sınırlarının aşımıydı. Üstelik de bu ihlali sürdüreceğini de ilan etti. Gazeteci politikacı ilişkisinde hakaretlere yer olmadığı gibi, bir gazeteci kişisel nedenlerle haber kaynağı konumundaki siyasetçiyle ilişkisini kesemez; “Kaale almıyorum” diyemez.
Portakal, Sözcü TV’de bundan sonra Kılıçdaroğlu ile ilgili bir haber önüne geldiğinde “Ben kaale almıyorum” diyerek o haberi sunmayacak mı? Sunmak zorunda…
Haber bültenleri gösteri alanına döndü
Son bir not. Ben bu sorunu, yazının başında da vurguladığım gibi, son yıllarda ana haber sunucularının haberleri kişisel yorumlarıyla bezemelerinin alışkanlık haline gelmesine bağlıyorum.
Sadece Fatih Portakal değil, özellikle haber kanallarındaki ana haber sunucuları birbirleriyle haber yarışını bırakıp, gösteri ve yorum yarışına girdiler. El kol hareketleri, bağırıp çağırmalar, ana haber bültenlerini sunucuların gösterisine dönüştürdü; her konuda kişisel görüş ve değerlendirmelerini uzun uzun anlatarak haberleri gölgede bırakır oldular.
Yorum yapmak yerine sundukları haberle ilgili çok kısa analiz yapsalar, izleyici için daha yararlı ve gazeteciliğe daha uygun bir çaba sergilemiş olurlar. Tabii analiz yapmak için bilgi ve araştırma gerekir; kişisel fikirlerini anlatarak analiz yapılmaz.
Bu yazı farukbildirici.com'dan aynen alıntılanmıştır