Küresel ilişkilerin aynasında Ortadoğu’da yaşananlara bakmak(1)
Daron Acemoğlu nihâyet Nobel ödülünü aldı. Ulusların Düşüşü kitabını dikkatli bir şekilde okudum. Tezlerine iştirak ettiğimi söyleyemem. Kurumsallık ile ekonomik verimlilik arasında kurmuş olduğu ilişkileri fazlaca abartılmış bulduğumu söyleyebilirim. Ekonomik verimlilik için kurumsallık elbette mühimdir. Ama tek ve yeterli şart değildir. Her neyse... Gelin görün ki kurumsallık; siyâsette, ekonomide olduğundan daha fazla rol oynuyor. Son Suriye hâdiseleri tam da buna işaret ediyor. Birleşik Krallık
Ortadoğu’nun istikrarsızlaştırılması zâten başlamış bir projeydi. Evvela İsrâil’i şöyle veya böyle tehdit eden her nev’i yakın tehlike bertaraf edilmeliydi. BAAS rejimleri, Irak ve Libyâ başta olmak üzere birer birer devrildi. Sünnîliğin ağırlıkta olduğu coğrafyalarda, tekmil kusurları ve eksiklikleriyle de olsa, demokratik oluşumları sırtlanacak Müslüman Kardeşler Hareketi devreye sokuldu ve açığa çıkarıldı. Daha sonra açığa çıkan bu enerjiyi bastırdılar. Mısır ve son olarak Tunus bunun en dramatik örneğiydi. Türkiye burada en büyük hatâlarından birisini yaptı. Muhtemelen Angloamerikan telkinlerle, Arap Baharı’nın kendisi için büyük bir fırsat olduğuna inandırıldı ve boşluğa düşürüldü. Sûriye de bu en dramatik kertesine ulaştı. 2012’de Esed’in devrileceği gün gibi ortadaydı. Ama burada İran ve Rusya’nın devreye girmesine müsaade edildi. Sûriye kilitlendi ve Sisi darbesiyle Mısır’dan ayağı kesilmiş olan Türkiye burada da boşluğa düşürülmüş oldu. İran için başka plânlar devreye sokuldu. Târihsel fırsatçılığı tahrik edilerek İran, gövdesiyle Ortadoğu’ya çekildi. Irak, Sûriye, Libnan ve Yemen’deki İran nüfûzuna bilerek yer açıldı. Dahası İran, aşama aşama Filistin meselesine hâmî yapıldı.
Devâm edeceğim..