Köfteci Yusuf ‘geleceği’ görmeliydi
“Köfteci Yusuf”, Yusuf Akkaş çırpınıyor: “Başıma ne getirildiğini bilmiyorum…” İşte bunu bilmemek, durumu doğru tahlil edememek çok sakıncalıdır. Çünkü ne yapacağınızı, nasıl davranacağınızı, kendinizi, durumu, sorunu nasıl açıklayacağınızı da bilemezsiniz… Başka bir deyişle ne krizinizi yönetebilirsiniz ne de krizinizin iletişimini… Kaldı ki ‘ domuz eti’ meselesi gündeme geldiğinde yapılacaklar, işin son aşamasıdır. Bu süreç domuzun ‘d’si zikredilmeden yönetilmeye başlanmalıydı. “Yahu geleceği
Firma, anlaşılmasın diye yazılmış banka sözleşmelerindekine benzer yazılı açıklamasında Şubat 2024’te Ankara’daki şubelerden numune alınırken “Pek çok teknik hata yapıldı” tezini öne sürmüş. Şöyle devam edilmiş: “Usulsüzlükler içeren ve gerçeği yansıtmayan analiz sonuçları sonrasında Tarım İl Müdürlüğü ve İlçe Müdürlüğü tarafından üretim tesisimizde yerinde yapılan denetimlerde herhangi bir olumsuz sonuç ile karşılaşılmamıştır. Ürünlerimizde asla domuz eti kullanılmamıştır. Analiz sonuçlarının maddi gerçeği yansıtmadığı, bu sonuçların kötü niyetli kişilerin eylemleri neticesinde veyahut gen testi olarak bilinen uygulamalarla yapılan analiz testlerinde şirketimizin hiçbir dahli olmayacak şekilde oluşmuş bulaşı nedeniyle böyle bir sonuç çıktığı/çıkabileceği değerlendirilmektedir.” Anlayan beri gelsin…
İki açıklamadan ve epey efor harcadıktan sonra, Akkaş’ın iddiasının şu olduğu anlaşılıyor: “Mafya 2019 yılında bize kafayı taktı, analiz sonuçlarına müdahale edildi, kumpas var.”
Diyelim ki Köfteci Yusuf soruşturma, mahkeme süreçlerinden pirüpak çıktı. Yeter mi? Firmanın algılanmasını bu meseleden önceki seviyeye yeniden getirebilir mi? Çok zor…
Nedeni, yazımızın başında belirttiğimiz “Adamlar geleceği mi görecekti” sorusunda gizli… Görecektiler…
İtibarlarına yatırım yapmayanlar ise “Çamur at izi kalsın” kod adlı her türden eylemden yara bere alıyorlar… İddialar doğru da olsa tamamen iftira da…
O nedenle firmaların itibar yönetimine bir an önce eğilmeleri gerekiyor… Çünkü itibar, telgraf tellerindeki kuşlar gibidir. En ufak gürültüde uçup gittiler mi bir daha onları geri getirip eski yerlerine koymak imkânsızdır…
Köfteci Ramiz, sosyal medya hesabından şöyle bir paylaşımda bulunmuş: “1928’den bugüne, yüzde yüz dana etinden günlük ürettiğimiz ürünlerimizle Türkiye’de ve 7 ülkeyle yurt dışında toplam 130 şubede hizmetinizdeyiz.” Köfteci Ramiz’i severiz. Bozcaada dönüşü mutlaka uğrardık. Ancak bu kez olmamış… Köftedeki başarıyı iletişimde gösterememişler. Rakibin zaaf anından yararlanmaya çalışmak bizim ortak ruhi şekillenmemize kesinlikle uymaz…
Sodexo’nun çalışanların sağlıklı yemek alışkanlıklarını araştırdığı çalışmasının sonuçlarına göre; katılımcıların yüzde 60’ı sağlıklı yiyecekler hazırlamak için yeterli vakit bulamazken, yarısı ise iş yerlerine yakın yemek yiyebilecekleri bir restoran bulamadığından şikâyet ediyormuş. Yüzde 10’u ise iş yerlerinde herhangi bir yemek hizmeti almadığını belirtiyormuş (Ayşe Sorucu, Goodworks). Bu türden araştırmalar karşısında birkaç farklı davranış ortaya konulabilir: 1. Sonuçlar üzerine ne yapılabilir sorusunu sorarak başlamak ve hemen “Çalışanlar sağlıklı yemeklere hasret, iş verenler bu konuda bir şey yaparsa olumlu sonuçlar alırlar” varsayımının üzerine atlamak. 2. Çalışmanın yöntemine, soruların sorulma şekline ve sağlıklı yemeğe ulaşmadaki engellerin neler olduğunu tartışmak… Bizce ikisi de sağlıklı bir sonuca götürmez. Bu kadar nazik bir konuda çok daha fazla veriden yola çıkmakta yarar olacaktır.