Kim Kürdüfobik?
Kürt denilince sadece PKK’nın akla gelmesi, çok ciddi bir sorunumuz. PKK dışındaki, en önemlisi de PKK’nın Baasçı ideolojisine ve terör yöntemine karşı çıkan bizim gibi milyonlarca Kürdün en büyük sorunu. Sadece Türkiye Kürtlerinin değil Suriye Kürtlerinin de sorunu bu. Kürtleri ve Kürtlüğü PKK denklemi içine yerleştirerek konuşanlar biz Kürtleri iki kez mağdur ediyorlar. PKK karşıtı Türk ırkçı-faşist çevrelerin bakış açısı da bu, PKK’nın siyasi aparatı olan DEM Parti’nin bakış açısı da bu. ABD-İsrail-Avrupa’nın
Kürt denilince sadece PKK’nın akla gelmesi, çok ciddi bir sorunumuz.
PKK dışındaki, en önemlisi de PKK’nın Baasçı ideolojisine ve terör yöntemine karşı çıkan bizim gibi milyonlarca Kürdün en büyük sorunu.
Sadece Türkiye Kürtlerinin değil Suriye Kürtlerinin de sorunu bu.
Kürtleri ve Kürtlüğü PKK denklemi içine yerleştirerek konuşanlar biz Kürtleri iki kez mağdur ediyorlar.
PKK karşıtı Türk ırkçı-faşist çevrelerin bakış açısı da bu, PKK’nın siyasi aparatı olan DEM Parti’nin bakış açısı da bu.
ABD-İsrail-Avrupa’nın bakış açısı da.
Onlar PKK’dan bahsederken “Kürtler” diyorlar. “Kürtler bizim DEAŞ ile mücadelemizde sadık müttefiklerimizdirler.”
Diyelim ki DEAŞ tamamen Kürtlerden müteşekkil bir örgüt olmuş olsaydı da ABD-İsrail-Avrupa cenahının bakışı değişmeyecekti. Yine DEAŞ’tan “İslamcı terör örgütü” olarak bahsedeceklerdi, PKK’dan da “Kürtler” diye…
Tersinden bakalım: Diyelim ki PKK “İslamcı”, DEAŞ “Laikçi-seküler” ve dahi ABD-İsrail aparatı olsaydı bugün PKK için denilenin aynısı DEAŞ için denilecekti.
PKK gerçekten “Kürt” olduğu için değil ve yalnızca ideolojisi Baasçı-seküler olduğu için değil evvelemirde ABD-İsrail çıkarlarına hizmet ettiği için “Kürtler” diye sahipleniliyor.
ABD-İsrail gerçekten Kürtlerin Suriye’de kazanım elde etmelerini istiyorlarsa orada PKK dışında toplumsal ve siyasal temsil açısından çok daha güçlü Kürtler var, sözgelimi Barzani’nin partisine mensup olan Esed’in Baasçı rejimine de karşı olan Kürtler var, niçin onları değil de ısrarla PKK’yı destekliyorlar?
PKK Suriye’deki Kürtleri baskıladığında, onların siyasi temsilcilerini ve kanaat önderlerini yok ettiğinde ve yüzbinlercesini de Erbil ve Türkiye’ye göç ettirdiğinde niçin “Kürtleri yalnız bırakmayız!” diyenler PKK’nın bu öldürme ve sindirme politikalarına arka çıktılar? Yoksa PKK’nın yok edip göçe zorladıkları Kürt değil miydi?
DEM Parti’nin Kürtler ve Kürtlük bahsinde konuşmaya hakkı yok.
Hele hele Recep Tayyip Erdoğan gibi Kürt inkarını ve zulmünü sonlandıran bir lidere, dorunun çözümü için nasıl çaba sarfettiği bilinen Hakan Fidan gibi birine söz söyleme hakları hiç yok.
Zalim Esed işbirlikçisi bu Kürt Baasçılarının gerçekte nasıl Kürdüfobik olduklarını artık yüksek sesle konuşmanın vakti geldi de geçiyor.
Kürt denilince sadece PKK diyen ve her şeyin merkezine PKK’yı oturtan DEM zihniyetini bu açıdan eleştiriyor değilim.
DEM, PKK’nın siyasi aparatı olduğu için tam da böyle yapmak zorunda. Başka türlü bir beklenti hem ham hayal hem de nâ-mümkün.
DEM’in gözünde PKK’lı olmayan Kürt değildir. PKK’ya karşı çıkan her Kürt imha edilmesi gereken bir düşmandır. O yüzden PKK’nın Kürt katliamlarının ve baskılama politikalarının en büyük destekçisidir.
Soruyorum: PKK’nın yok ettiği, öldürdüğü ve hicrete mecbur bıraktığı Kürtlerin hakkını DEM’in savunduğunu, bu bahiste PKK’ya tek laf ettiğini hiç duydunuz mu? Suriye’de PKK tarafından yerlerinden yurtlarından edilen mazlum Müslüman Kürtlerin hukukunu savunduğunu hiç duydunuz mu?
Irak’ın Kürdistan bölgesel yönetimi ile Bağdat hükümeti karşı karşıya geldiğinde tercihinin Bağdat Hükümeti’nden yana olduğunu açıklayan PKK yönetimini “Kürtler” veya “Kürtlük” adına hiç eleştirdiğini duydunuz mu?
Duyamazsınız göremezsiniz. Çünkü ne PKK’nın ne de DEM’in asıl hassasiyeti “Kürtler” veya “Kürtlük” değildir.
Siz PKK’nın iktidarda olmayacağı bir “Kürdistan devleti” bile vadetseniz onlar asla razı olmazlar. Tek amaçları, o Baasçı-sosyalist ideolojileriyle beraber kendilerinin bizatihi iktidarda olmaları. Bu olmayacaksa bağımsız bir Kürt devletine bile isyan ederler.
Kürdüfobizm asıl budur işte!
Hakan Fidan’a utanmazca bu bahiste laf söyleyen o DEM’li siyasetçilerin Kürtlerin varlığını dahi tanımayan Baasçı Esed rejimine bir gün olsa tek kelime laf edememenin, utancıyla bir ömür boyu konuşmamaları gerekir gerçekte.
Kürt inkarını Türkiye’de cesaretle sonlandıran Erdoğan’a düşmanlık etmek, Kürt inkarının ve zulmünün müsebbibi olan CHP ile işbirliği yapmak soruyorum size hangi Kürtlük hassasiyetiyle bağdaşıyor?
Esed’in devrilmek üzere olduğu günün arifesinde Kamışlo’da yiğit Kürt halkının sokaklara çıkıp Esed rejimini protesto etmesini veya Şam’a doğru giden özgürlük yürüyüşünü kutlamayı bile yasaklayan PKK’nın savunuculuğunu yapmak bırakınız Kürtlük bahsini özgürlük bahsinde nereye düşer?
Esed karşıtı Barzani yanlısı Kamışlo Kürtleri PKK yasağına rağmen meydanlara çıkmış ve Esed heykellerini yıkmışlardır.
İşte özgürlük mücadelesi de Kürtlük mücadelesi de bu!
Şimdi ABD-İsrail o Suriye’nin asıl sahipleri ve yerleşik halkı olan Kürtlerini değil de onları silah zoruyla baskılayan PKK’yı seviyor-destekliyor.
DEM Parti de öyle.
İzin versinler Erbil’e ve Türkiye’ye sığınmak zorunda bıraktıkları Kürtler geri dönsünler de Suriye’nin kuzeyinde kendi kaderlerine kendileri karar versinler!
Erdoğan Türkiye’si Kürdüfobik değil asla.
Erdoğan Türkiye’sinin sorunu Kürtlerle hiç değil.
Erdoğan Türkiye’si Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarından memnuniyet duyar.
Hatta o kazanımlar için destek sunmaktan geri durmaz.
Yeter ki ABD-İsrail destekçisi ve Türkiye düşmanı PKK silahlarıyla birlikte aradan çekilsin.
Erdoğan Türkiye’sinin PKK terör örgütüne karşı olan meşru ve haklı tutumunu “Kürt düşmanlığı” olarak suçlayanlar kelimenin tam anlamıyla müfteridirler. Dahası, Kürtlerin kazanımlarıyla zerre alakaları olmayanlardır. Kendi ideolojilerini ve fiziki iktidarlarını Kürtlerin kazanımlarının üstünde görenlerin Kürtler adına da Kürtlerin kazanımları bahsinde de konuşmaya hakları yoktur.
Boş lakırdıları bıraksınlar.
PKK Kürtlere kaybettirmek istemiyorsa aradan çekilsin. Bölgenin Kürtleri Yeni Suriye’nin sahipleri olarak kendi kaderlerini kendileri belirlesin.
Erdoğan Türkiye’sinin nasıl arkalarında olduğunu herkes görecektir o vakit.
Daha önce de söylemiştim.
Bu vesileyle bir kez daha altını çizerek söyleyeyim:
Erdoğan Türkiye’si PKK yönetimine asla izin vermez. Ama Kürtlerin kazanımından memnuniyet duyar. Irak’taki benzer Türkiye dostu bir Kürt yönetiminden asla rahatsızlık duymaz. Tam tersine bunun tarihi beraberliğimizin ve dini kardeşliğimizin yeni bir birlik projesi ekseninde ete kemiğe bürünmesinden memnuniyet duyar. Türklerle Kürtleri düşmanlaştırmak isteyen İsrail oyun planının bozulması için de gerekli bir adım olarak görüp destekler.
MHP’nin bilge liderinin 1 Ekim’de DEM grubuna uzattığı el ve akabinde Öcalan’a yaptığı tarihi çağrı elbette çok önemliydi.
DEM uzatılan elin kıymetini bilmedi.
PKK/Kandil TUSAŞ saldırısıyla bu dostluk ve kardeşlik eline kan bulaştırdı.
Terörün merkezi Suriye’nin kuzeyiydi.
Buna rağmen Sayın Bahçeli geri adım atmadı.
Öcalan’ın vakit geçirilmeden DEM grubuyla görüştürülmesinin gerekliliğine vurgu yaptı.
Ertesi gün DEM grubu Öcalan’la görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu.
O talebe yeni isimler eklendi ama Bakanlığımız henüz bir cevap vermedi.
Cumhurbaşkanımızın desteklediği bu sürecin amacı Sn. Bahçeli’nin ağzından net bir biçimde ortaya konulmuştu.
Öcalan çıkacak terör örgütünü lağvettiğini açıklayacak ve terör örgütü de silahlarını ebediyen toprağa gömecekti.
Henüz Öcalan çıkıp konuşmadığı için başlayan bir süreç yok.
Ama DEM’lilerin görüşme talebi değerlendirme aşamasında.
Diyeceğimi apaçık diyeyim:
Sayın Bahçeli çağrıda bulunduğunda Suriye’deki durum farklıydı. Devrim sonrası Suriye’deki durum içerdeki denklemi de değiştirmiş durumda. O yüzden yeni bir değerlendirmeye ihtiyaç var.
Sayın Bahçeli’nin çerçevelediği ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da desteklediği öneri yerindedir. Olmadı gerekendir. Öcalan ön alıp bunu gerçekleştirme yoluna gitmelidir. Bu konuda Öcalan’ı bir aktör olarak öne almanın elbette yararı vardır. Öcalan’la doğru bir temelde ilişkilendirilirse ve Öcalan da Suriye’de ortaya çıkan yeni gelişmeden sonra kesin ve kararlı bir duruş sergilerse sürecin önü açılır. Bu konuda Öcalan’ın söyleyeceklerinin değiştirici gücüne inanıyorum. Şimdiki ortam buna müsait. Bence tam vaktidir.
Ama yöntem konusunda tereddütlerim var.
Öcalan’ın da dediği gibi Kürtleri ulusçuluk ve Kürt ulus devleti üzerinden İsrail’in aparatına ve hizmetine almak isteyen güçlerin silahlı taşeronu olarak iş gören bir yapının tasfiyesi için haklı bir mücadele yürüten Türkiye’yi “Kürt düşmanı, katliamcı, işgalci!” diye suçlayan Baasçı DEM aklıyla bu süreci yürütmek mümkün değil.
Geçmişteki çözüm sürecini enfekte eden akıl işte bu DEM aklıydı.
Aynı aklı tekrar Öcalan’la muhatap kılmak ve Öcalan’ın mesajlarını bu DEM’li figüranlar üzerinden topluma taşımak son derece yanlış olur. Süreci enfekte ederler. Çünkü o DEM’li siyasetçiler Baasçı CHP’nin zihin kodlarıyla düşünen Kürt Baasçılığının tipik temsilcileridirler.
Geçmişte hem Öcalan’ı siyaseten enfekte ettiler hem de Erdoğan düşmanlığı ekseninde Türk-Kürt Baasçılığına yaslanan bir siyasi hattın içinde yer aldılar. Dibine kadar da Esetçilik yaptılar.
Ezcümle diyeceğim o ki, Suriye devriminden sonra durum farklılaştı. Bu süreçte DEM’i muhatap haline getirip Kürt Baasçılığını siyaseten güçlendirecek bir girişimde hem yeni bir çözümsüzlüğe kapı aralar hem de DEM dışındaki Kürtlere çok büyük bir haksızlık olur. Bunun vebali büyük olur.
Öcalan’ı mevcut DEM’e mecbur ve mahkûm etmekten kaçınmalıyız.
Öcalan’ın varsa diyeceği çıkar der. Bunun yöntemine devlet karar verir.
Öcalan kendisi kiminle görüşmek istiyorsa görüşür.
Sayın Bahçeli’nin DEM’i adres gösteren sözleri, kurumsal olarak DEM’de ısrar anlamına gelmez, siyasete tanınması gereken şans anlamına gelir.