Kaybolmaya Yüz Tutan Geleneksel Meslekler ve Usta-Çırak İlişkisi
Bir zamanlar hayatın vazgeçilmezi olan mesleklerdeki usta çırak ilişkisi, gelişen sanayi ve teknolojiyle kayboluyor. Osmanlı saraylarını süsleyen murassa, mıhlama ve sadekarlık gibi geleneksel Türk sanatları da günümüzde çok az sayıda ustanın elinde ...
Bir zamanlar hayatın vazgeçilmezi olan mesleklerdeki usta çırak ilişkisi, gelişen sanayi ve teknolojiyle kayboluyor.
Osmanlı saraylarını süsleyen murassa, mıhlama ve sadekarlık gibi geleneksel Türk sanatları da günümüzde çok az sayıda ustanın elinde hayat buluyor. Sanayinin gelişmesi ve teknolojinin ilerlemesi gibi birçok etken, yeni mesleklerin doğmasını sağlarken bazı mesleklerin de yok olmasına sebep oluyor.
Bu meslekleri, son temsilcileri olan ustalar ayakta tutmaya çalışıyor. Gençler ise çağın gereklerine uygun bir meslek sahibi olmak isterken ustalar çırak bulmakta zorluk çekiyor.
AA muhabiri, sektör temsilcisi ve ustalarla görüşerek, unutulmaya yüz tutmuş meslekler hakkındaki görüşlerini aldı.
31 farklı sektörde 123 geleneksel meslek kaybolmaya yüz tuttu
İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İSTESOB) Başkanı Faik Yılmaz, 31 farklı sektörde 123 geleneksel mesleğin kaybolmaya yüz tuttuğunu belirterek, "Bazı meslekler, gelişen teknoloji ve tüketici alışkanlarının değişmesi nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya iken bazı meslekler ise yeni çırak yetiştiremedikleri için kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alıyor." diye konuştu.
Osmanlı saraylarını süsleyen geleneksel Türk sanatlarından "murassa"nın Türkiye'deki son temsilcileri arasında bulunan Hraç Arslanyan da Kapalıçarşı'daki Zincirli Han'da amcası ve ustası Hagop Arslanyan'ın yanında 10 yaşında kuyumculuk sanatıyla tanıştığını ve 50 yıldır bu işi yaptığını söyledi.
Topkapı Sarayı'ndaki eserlerden esinlendiğini belirten Arslanyan, murassanın çok kıymetli bir sanat olduğunu söyledi.
Murassanın kuyumculuktaki bütün sanat dalları ve tekniklerini kapsadığını dile getiren Arslanyan, "Osmanlı'da her dönemde murassaya çok önem verilmiştir. Özellikle Mekke-Medine hac yolculuğu sırasında çok özel murassalar hazırlanmıştır. Arabistan'a hediyeler, oradaki üst düzey kişilere hediyeler hazırlamak için birçok murassa yapılmıştır. Her dönemde murassa sanatı çok geçerli olmuştur. Bunların çok güzel örneği, özellikle Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı'nda görülüyor." ifadesini kullandı.
Teknolojinin mesleği üzerinde de olumsuz etkileri olduğunu anlatan Arslanyan, "Teknoloji düşmanı değilim, ancak sanatımı korumaya, eski teknikleri yaşatmaya ve onları sürdürebilmeye çalışan bir ustayım. Benim korkum teknolojinin ürünleri sanayi haline sokması ve ürünleri sıradanlaştırmasıdır." yorumunda bulundu.
Bu sanata karşı artık çok az gencin merak duyduğuna dikkati çeken Arslanyan, şöyle devam etti:
"Usta olmak için sabır çok önemli. Günümüzde gençler unutulmaya yüz tutmuş mesleklere çok ilgi duymuyor. Sanatkarlara o kadar çok ihtiyacımız var ki ama gençlerin hepsi nedense ekonomi ve onun dallarını tercih ediyor ama bu kadar yığılmayla bu sefer orada da bir enflasyon yaşanıyor. Gençlerin biraz daha akıllıca kendilerini yönlendirmeleri gerekiyor. Neler daha çok eksik, neler kayboluyor? Onları keşfetmeleri, onları araştırmaları ve ona göre eğitim almaları gerekir ki bizim de sanatlarımız devam etsin."
"Bizler artık son nesiliz"
Kapalıçarşı'daki tarihi Varakçı Han'da çırak olarak başladığı zanaatını 58 yıldır aynı dükkanda sürdüren 70 yaşındaki Partam Derderyan da "Aynı heyecanla mesleğimi sürdürmeye devam ediyorum. Bizler artık son nesiliz." dedi.
Artık genç ve yetişkin iyi sanatkarlar da olduğunu dile getiren Derderyan, "Ben yaşlandım ama benden daha genç olan arkadaşlarımız çırak yetiştiriyorlar. Ancak az yetişiyor. Bizim zamanımızda 20 çırak yetiştiriyorken, şimdi 2-3 çırak çıkıyor. Mesleğimle ilgili bütün gençlere tavsiyem şudur, hangi işi yaparlarsa yapsınlar mesleklerini sevsinler. Eğer seviyorlarsa muhakkak başarı kendiliğinden geliyor."
"Şimdi çırak bulmakta zorlanıyoruz"
Sadekar Aret Pakyüz ise 1987 yılında çırak olarak başladığı mesleğe 3'üncü kuşak olarak devam ettiğini anlatarak, "Dedem 1916'da Kapalıçarşı'da dükkan açtı. Babam 1953'te çarşıya geldi. Abim ve ben de bu mesleğe adım attık. Oğlumun beni taklit etme özelliği var. Yazları da kendisi yardıma geldiği için o enerjiyi ondan alıyorum. O gelecek diye düşünüyorum. İnşallah biz de 4'üncü kuşak olarak çocuklarımızı getireceğiz." diye konuştu.
Genel olarak gençlerin bu sanatlara çok ilgi duymadığının altını çizen Pakyüz, şunları kaydetti:
"Çırak bulmakta zorlanıyoruz. Gençlerin sabırları yok. Bir şeye çabuk ulaşmak istiyorlar. Çabuk zengin olma arzusu var. Bugün altın çok kıymetli ve çok pahalı. Bence bu ağır bedelin altından kalkamadıkları için çırak olarak da buraya girmiyorlar. Çok pahalı olduğu için de çırakların bu işe rağbet etmediklerini düşünüyorum."