İyilikte hırslı olmak

ABD’nin beslediği, koruyup kolladığı ve dolayısıyla kendi çıkarları için kullandığı terör örgütü PKK’nın, TUSAŞ’a yaptığı hain saldırının hemen ardından, orada çalışan mühendislerimizden birinin tahliye sırasında kameralara doğru “Hainlere inat daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz. Hainlere inat” şeklindeki seslenişi, vatan ve millet konusunda hassasiyet sahibi olanlarda, -aynı zamanda teröre karşı da güçlü bir itiraz olarak- uyanış ve zaten var olan asil bir kıyam duygusunu daha çok pekiştirdi.

ABD’nin beslediği, koruyup kolladığı ve dolayısıyla kendi çıkarları için kullandığı terör örgütü PKK’nın, TUSAŞ’a yaptığı hain saldırının hemen ardından, orada çalışan mühendislerimizden birinin tahliye sırasında kameralara doğru “Hainlere inat daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz. Hainlere inat” şeklindeki seslenişi, vatan ve millet konusunda hassasiyet sahibi olanlarda, -aynı zamanda teröre karşı da güçlü bir itiraz olarak- uyanış ve zaten var olan asil bir kıyam duygusunu daha çok pekiştirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’da, mühendisimizin o sözünü, emperyalistleri ekleyerek tekrarladı.

Çalışmak
dendiğinde, rakibimiz (ve bil-kuvve düşmanımız) olarak öne çıkan Batı’daki zenginliğin ve silah gücünün anlaşıldığı aşikardır. Zira zenginlik başkalarını ezme, silah ise korkutma, yıldırma ve sindirme anlamında bir
çağdaşlık
göstergesi olarak millî müfredatla(!) çoğumuza ezberleştilmiştir.
Şimdi ise iliklerine kadar sömürdükleri halkların kendi topraklarına yönelişi karşısında ancak vahşet kelimesiyle tanımlanabilecek uygulamalara ve son bir yıldır Gazze’de hunharca bir soykırıma başvuran Batı’nın zenginliğinin ve silah gücünün kan, acı ve göz yaşından başka hiçbir şey üretmediğini şaşkınlıkla seyrederken,
zorunlu çağdaşlığımızı
sorgulamaya ihtiyaç duyuyoruz.

Diğer yandan dünyaya yoksulluk, ateş ve gözyaşından başka bir şey sunmayan Batı’yı durduracak başka bir gücün beklentisi içindeyiz. Bu bahiste aklımıza hemen Rusya ile Çin’in geldiği ise malumdur. Ama Rusya’nın son tahlilde Batılı olduğunu, Çin’in Uygur Türklerine reva gördüğü şedid zulmü hatırladığımızda, kendi milletimizin uyanış ve kıyam umudundan başka hiçbir şey kalmıyor elimizde.

Ancak elan sergilenmekte olan Batı vahşetini pasif bir halle kabul anlamına da gelen bu sonucun gösterdiği hakikati -kendimizden uzaklaştırmaya çalışsak da- ayan beyan görüyoruz:

Sömürgen ve katil Batı’nın kendi insanını hayvanlaştırması ve başka halkları da hayvanlaşmaya teşvik etmesi karşısında ciddi bir itiraz ve dolayısıyla eğerli alternatif ortaya koyma irade ve gayretine sadece ve sadece yine biz sahibiz.

Buna tabi olarak yukarıda zikrettiğimiz teröristlere ve sahiplerine karşı söylenen itirazî ve kıyâmî sözdeki
çalışma
vurgusunun Batılı anlamda bir çalışma olmayacağını, bilakis ondan insanların iyiliğine, dünya ve ahiret faydasına mahsus bir hırsın anlaşılması gerektiğini ifade etmeliyiz.

Bu söyleyişimizde hırs kelimesini kimilerinin netameli sayabileceklerini tahmin ettiğimizden, onun manasına ve kaynağına kısaca değinmemiz gerekmektedir:

Misalli sözlüğe göre hırs (hrs), “Bir şeyi elde etmek için duyulan, önüne geçilmez derecede kuvvetli istek; kızgınlık, öfke” demektir.  

Yine Misalli’de zikredilen
mal hırsı, para hırsı
şeklindeki ifadelerle
hırsından çatlamak, hırsını alamamak, hırsını –den almak…
şeklindeki deyimlerse, hırsın kaynağına işaret etmektedir.

Zira hırs, nefsin tezahürlerinden biridir ki, ilahî bir güç ve özel bir mizaç olan nefis, tezahürlerinin birbirine sıkıca bağlı olması, onlarda birinin değişmesiyle diğerlerinin de değişmesi ve bu değişmenin ancak surete girmesiyle görünürlük kazanması yönünden zikrettiğimiz ifade ve deyimlerden oluşan suretlere tabidir.

İlginç olan, kendi inanç ve kültürümüze bağlı olarak hırsa ilk bakışta hemen bir olumsuzluk yüklememiz, hırs ile aynı kökten olan harîs, muhteris ve ihtirâs kelimelerini gündelik hayatta sıkça kullanmamızdır. Yukarıda zikrettiğimiz sözlük manasının da o olumsuzluğu ima bundan olsa gerektir.

Ama gerçekte hırs öncelikle doğru umudun, isteğin, gayretin ve haliyle çalışmanın manivelasıdır. Onun diğer yüzünün kötülük ve zarar olması ise nefis terbiyemizin düzeyiyle ilgili bir durumdur.

Bu manada el-Îcî’nin “Hırs, diğer hayvanlarla ortaklığını, lezzetinin azlığını, müddetinin kısalığını, talep edilen şeylerin önemsizliğini düşünmek; şehevi kuvvetin hikmetini elde etmek; nefsin ayartmaları esnasında düşüncelerini kontrol altında tutmak, ilmi meselelerle ve ondan alıkoyan diğer işlerle meşgul olup ona teşvik eden şeylerden uzak durmak suretiyle tedavi edilir.” sözünü zikretmemiz yeterli olacaktır.

Nitekim Gazâlî de İhyâ’sında mal biriktirmeyi hırs ve cimrilikle; hırsı mal kazanma ve biriktirmeyle, cimriliği ise koruma ve saklamayla ilişkilendirmiştir ki, bunların tersi yani ilgili olumsuzluklarını ötelemek suretiyle halkın iyiliği ve faydası için biriktirmek, aynı maksatla daha çok kazanmaya gayret etmek ve kazanılan malı asıl ihtiyaç sahipleriyle buluşturmak maksadıyla korumak ve saklamak da
İslami vasatta bir hırsı
gerekmektedir.

Başkalarının iyiliğini ve faydasını gözettiğimiz yerde ise asıl gözettiğimiz Rabbimizin rızası olacaktır.