İstikrar Kuşağı’nın silüeti belirdi… Ama’sı var…

Emperyalizmin huyudur. Ortadoğu’da sivrilen güçler olduğunda ellerinin altında hazır bulunan iki düğmeye basarlar. Biri karmaşa ve kaostur. İkincisi karşı koalisyonlar oluşturma, o ülkeleri İsrail üzerinden baskılama çabasıdır. Türkiye sivrilen bir güçtü. 2000’lerin ortalarında Suriye açılımını başlatmış, komşularıyla ilişkilerini geliştirmiş, -ABD’nin kurmaya çalıştığı tek kutuplu düzene itirazların yükseldiği bir dönemde- bölgesel etkisini artırma iştahını ortaya koymuştu. Emperyalizm bu gücü

Emperyalizmin huyudur. Ortadoğu’da sivrilen güçler olduğunda ellerinin altında hazır bulunan iki düğmeye basarlar. Biri
karmaşa ve kaostur.
İkincisi
karşı koalisyonlar oluşturma, o
ülkeleri İsrail üzerinden
baskılama
çabasıdır.
Türkiye sivrilen bir güçtü. 2000’lerin ortalarında Suriye açılımını başlatmış, komşularıyla ilişkilerini geliştirmiş, -ABD’nin kurmaya çalıştığı tek kutuplu düzene itirazların yükseldiği bir dönemde-
bölgesel etkisini artırma iştahını ortaya koymuştu.
Emperyalizm bu gücü kontrol altına almak isteyecekti. İstedi de…
10 YIL SÜREN FETRET DÖNEMİ
2010 yılında haklı gerekçelerle başlayan
Arap Baharı’yla bölge
ülkelerine,
halklarına erken doğum yaptırıldı
. Türkiye özelinde bakarsak: Türk sınırlarının güneyi/güneydoğusu terör örgütlerinin, milis kuvvetlerin cirit attığı bir ateş çemberine döndü. Irak, önce DEAŞ, ardından İran’ın hakimiyetine bırakıldı.
Göz göre göre bölgede
Şii
hilali oluşturuldu.
Suriye’de Esad rejimi korkunç suçlara imza attı. Milyonlarca insan yer değiştirdi. Bu istikrarsızlık ortamı ve göç Türkiye üzerinde büyük bir baskı kurdu (Üstüne pandemi, onun üstüne Ukrayna-Rusya savaşı geldi.)
Eşanlı olarak Türkiye, Doğu Akdeniz’de kıyılarına hapsedilmek istendi. Ankara’nın karşısına
Küre
İttifakı
adı altında Körfez+İsrail denklemi konuşlandı.
Bu kavi denklem
Yunanistan-Mısır-Fransa uzantısıyla
güney kıyılarımıza ulaştı. Öyle böyle değil,
büyük bir cendereydi.
FETÖ elinden çıkma 15 Temmuz darbe girişimi ve terör örgütü PKK’nın 2015’ten sonra azgınlaşması da bu fotoğrafın bir parçasıdır.
Ama şartlar değişiyor. Türkiye, bu cendereyi kırmak için karşı hamlelerini geliştirdi. Tam da şu anda
10 yıllık bir fetret döneminin
ardından “Nerede kalmıştık?” diyeceğimiz günlerden geçiyoruz.
BÖLGESEL CENDERE KIRILDI
Şimdi kuzeyden güneye bir hat çizelim. Son beş yılda yaşanan gelişmelere bakalım.
Karabağ’da istikrar görece sağlandı.
Orası Azerbaycan-Ermenistan anlaşmasını bekliyor. Düğüm çözülebilir mi? Sonuca yakınız.
Irak karmaşık, kırılgan. Ama Sudani, istikrarlı bir Irak için istekli.
Kalkınma Yolu
hayali var. Proje ilerliyor. Refah ve istikrar üretme potansiyeli yüksek. Sudani hükümeti Suriye konusunda da çok yapıcı bir rol oynayarak tarihin doğru tarafında yer aldı.
Suriye bu kuşağın en önemli parçası. Düne kadar terör ve kaos cennetiydi. Bugün bambaşka bir potansiyeli var.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın
Şam ziyareti bu potansiyelin ne yöne gideceğiyle ilgili fikir veriyor. Bir. SMO dahil tüm yapıların silah bırakarak Suriye ordusuna katılacağı açıklandı. Terör örgütü PKK’ya kaçacak alan kalmıyor. İki. Ülkede Türkiye’ye benzer bir anayasal düzenin kurulacağı anlaşılıyor.
Fidan, anayasal vatandaşlıktan bahsetti.
“Azınlık tanımlamasının olmadığı herkesin eşit olduğu bir sistem inşasını” vurguladı.
Daha güneyde Lübnan, İsrail-İran geriliminin un ufak ettiği bir ülke.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lübnan Başbakanı Mikati’yi
ağırladı. Mikati dedi ki “Önce Allah’a sonra Türkiye’ye güvenmemiz gerektiğini öğrendik.” İstikrarlı bir Suriye, Lübnan’ı da yeniden ayağa kaldıramaz mı? İran ve İsrail bu sorumsuz politikalara devam ettiği müddetçe zor. Ama bir

şans var.

İSTİKRAR KUŞAĞINA DÖNÜK TEHDİTLER
Kuzeyden güneye çizdiğimiz bu hat,
Türkiye’nin oluşturmaya
çalıştığı İstikrar
Kuşağı’nın silüetidir.
Kuşak kendini göstermiştir ama hala yapım aşamasındadır.
Duyduklarımdan yola
çıkarak bu kuşağı zedeleyecek üç önemli potansiyeli vurgulamak istiyorum.
Birincisi İsrail’dir (ABD de diyebiliriz). Bu bölgede huzursuzluk, terör, istikrarsızlık varsa bunun temel
sebebi
İsrail’in
Filistin’de on yıllardır uyguladığı işgal, apartheid, soykırım politikasıdır.
İsrail, terör örgütü PKK ile Suriye’deki işbirliğini artık açığa döküyor. İsrail, durulur mu? Sanmam. Ama
onun kapasitesinin de bir sınırı var.
Bunu önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.
İkincisi İran’dır.
Bazı işaretler geliyor
: Muhtemelen ilk hedefleri Irak olacak. Suriye’yi kaybedince güçlerini oraya kaydırdılar. Mevcut durumda Barzani ve Sudani bölgedeki gelişmeler karşısında pozitif. Tahran orada Ankara aleyhine denge kurmaya çalışacak. Terör örgütü PKK üzerindeki etkisini negatif anlamda kullanabilir. Barzani’yi hedef alabilir. Ulusal birliği zedeleme adına Suriye’deki yeni yönetimin
paydaş gruplarını da angaje etmeye
çalışabilir.
Üçüncüsü, Arap dünyasındaki bazı ülkelerdir. ”Doha’daki toplantıya katılmayan ülkeye mim koyun” demiştim (
Her
Şey
O 25 Bin Teröristin Ne Olacağına Bağlı, 10 Aralık.) O
ülke
Birleşik Arap Emirlikleri’ydi.
Doha’da yoktu ama daha sonra Ürdün’deki toplantıya katıldı. Ankara, Suriye’nin geleceğinin ne olacağı konusunda Arap/Körfez ülkelerinin katkı sunmasını istiyor. Katar’ın açık desteği görülüyor. Suudi Arabistan’dan bir açıklama gelmedi ama pozitif bir tutum takındığı belirtiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
geçtiğimiz günlerde Kahire’ye gerçekleştirdiği ziyaret
“Mısır için buzkıran işlevi gördü”
deniyor. Bunların hepsi pozitif gelişmeler.
Ama Ürdün ve BAE’nin yeni süreçte kolaylaştırıcı rol üstleneceklerine dönük bir işaret henüz yok.
Bu iki
ülkenin,
yeni süreçte,
İsrail’le
aynı
çizgiye
hapsolmaması gerekiyor.
Özellikle Akdeniz’de herkese kaybettirecek bir “
deja vu
” yaklaşımından uzak durulmalı. Küçük çıkarlar ve miyopluk nedeniyle büyük sıkıntılar çeken bölge insanının bir 10 yıl daha kaybetme lüksü yok.