İstanbul’un ‘Çağrışımları’

İstanbul tüm başına gelenlere ve getirilenlere, yani yangınlara, talanlara, rant uygulamalarına ve çarpıklığına karşın hâlâ nefes kesen bir şehir. Tarih boyunca da bu böyle. Boşuna şiirler, şarkılar, kitaplar yazılmamış uğruna. Geçen seneden bu yana İstanbul’a övgü niteliğinde açılan sergilerin aynı tarihlere denk gelmesi de bu yüzden tesadüf değil. Şehir hep kendini hatırlatıyor...

‘SON HALİ İÇ YAKIYOR’

Meşher’deki sergi kapsamında 5 Ocak’ta “Çağrışımlar” isimli bir de panel düzenlendi. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) Oditoryumu’ndaki panelde boş koltuk yoktu, ziyaretçiler ayakta da olsa tüm gün süren paneli takip etti. Yaşı biraz daha ileride olanlar eski İstanbul’un nostaljisini yaşadı, gençler daha az sayıdaydı ancak paneli ilgiyle izlediler. Kadınlar ağırlıktaydı.

Konusunun İstanbul olması dışında panelin böylesine yoğun ilgi görmesinin nedeni, tarih, fotoğraf, sahne sanatları, görsel sanatlar, edebiyat ve müzik gibi sanatın farklı alanlarında çalışmalarını sürdüren uzman isimlerin sergiden ilhamla kişisel çağrışımlarını paylaşacak olmasıydı.

Panel iki oturum şeklinde yapıldı. İlk oturum Meşher Direktörü Nilüfer H. Konuk’un açılış konuşmasıyla başladı. Serginin küratörlerinden Şeyda Çetin’in moderasyonunda düzenlenen bu oturumda, Latife Tekin, “İstanbul Üstüne İstanbul Kuranlar” isimli yazısını okudu. “Normalde panellerde konuşma ya da metin hazırlamam. İlk defa hazırladım, çünkü konu İstanbul” diyen usta yazar “İstanbul insanın içini yakan bir şehir, özellikle de son geldiği haliyle” dedi.

YOK OLAN TİYATROLAR...

Gazetemizin yazarı Dikmen Gürün ise panel için “Beyoğlu’nda Seyir Hali” başlıklı bir konuşma hazırladı. Beyoğlu’nun yok olan tiyatrolarının izini süren metin, panele rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Gürün yerine Nilüfer H. Konuk tarafından okundu. Fransız Tiyatrosu (Elhamra Sineması), Naum Tiyatrosu, Concordia, Tepebaşı Dram Tiyatrosu, Küçük Sahne, Muammer Karaca Tiyatrosu bu tiyatrolardan bazıları. Özellikle Naum Tiyatrosu, 1845’te opera sahnelenen bir yer. 1853’te Verdi’nin bestelediği opera, aynı yıl burada seslendiriliyor. Bale temsilleri yapılıyor. Tiyatro, sonraki yıllarda yangınla yok oluyor. Tepebaşı Dram Tiyatrosu ise ranta kurban gidenlerden. Şu an Tepebaşı’nda bulunan TRT binasının konumunda yer alıyordu. Ses Tiyatrosu ise 1989’dan bu yana önce Ferhan Şensoy, şimdi de kızları tarafından korunuyor. Geçmişten günümüze Beyoğlu’nda kalan ender tiyatrolardan... Muammer Karaca Tiyatrosu ise İBB tarafından tekrar ayağa kaldırılıyor.

İkinci oturum ise serginin küratörlerinden Ebru Esra Satıcı’nın moderasyonunda yapıldı. Cem Behar, “Şehrin Ortak ‘Sound’u”nu, Murat Belge “Batı’dan Bakışla İstanbul”u, Gülsün Karamustafa ise “Sosyal Medyada ‘Paylaşılan’ Eski İstanbul”u anlattı.

Panelin kapanış konuşmasını ise sergi çalışmalarına sergiyle aynı ismi taşıyan Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzalar kataloğu için kaleme aldığı “Biz ki İstanbul şehriyiz, güzelizdir” başlıklı makalesiyle katkı sağlayan Prof. Dr. Zeynep Çelik yaptı.

KENT SUÇLARI...

Sunum yapan sanatçı ve akademisyen Murat Germen, 150-200 yıl önce çizilmiş panoramik veya normal İstanbul resimlerini aynı açı ve kadrajla fotoğraflamış. Germen şehrin “kent suçlarını” da eski resimler ve yeni fotoğraflarla karşılaştırmalı olarak gözler önüne serdi. Özellikle Tersane İstanbul’un, Galataport’un, Zeytinburnu’ndaki “16/9 evlerinin” kent suçu uygulamaları, paneli izleyenlerin tekrar tepkisini çekti. Sanatçı, Kuzey Marmara Otoyolu

projesiyle zarar gören Kuzey Ormanları’nın yara izini andıran fotoğraflarını da “Şu an bir yapılaşma yok, ama olmasının önünde engel de yok. Kuzey Ormanları yapılaştı mı İstanbul yaşanılamaz bir hale gelir” sözleriyle yorumladı.