İlk 4 Madde: Siyasal İslamcılar İçin Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği!

12 Eylül’ün Türk İslam sentezci faşist darbecilerinin ürünü olan 1982 Anayasası’ndan biz de memnun değiliz. Lakin bırakın yeni Anayasa yapmayı ilkin gelin hali hazırda olan bu anti demokratik Anayasa’ya uyun da bir görelim.

Yürürlükte olan Anayasa’yı ayakları altına alan ve ‘yok hükmünde’ gören bir siyasi iktidara güvenebilir miyiz?

Düşün yakasından ilk 4 maddenin… İlk 4 maddenin tartışmaya açılması abesle iştigaldir. Bunu değiştirmeye gücünüz yetmez; yetmeyecektir. Halkımızı boşu boşuna demagojik laflarla aldatmaya çalışmayın.

Gelin, 12 Eylül Anayasası’nın bize dayattığı değiştirilemeyen anti demokratik yasaları ile Zorunlu Din Dersleri’ni ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı güvence altına alan maddeleri tartışmaya açalım. DİB gerçekten kuruluş felsefesine ne ölçüde uygun bir çalışma programı yürütüyor? Bunu tartışalım.

Gelin, devletin hiç ayrım yapmadan (Alevi, Nusayri, Bektaşi, Şii, Ezidi, Hıristiyan, Musevi vb.) diğer inanç sahiplerinden de topladığı vergileri sadece bir mezhebi korumak ve kollamak için o mezhebin kurumu olan DİB’na peşkeş çekmesini tartışalım.

Dönemin koşullarına göre gerekli bir yasal hüküm olan 677. Sayılı Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasını ön gören; (yeni cumhuriyeti korumayı amaçlayan) yasa maddesini tartışalım. Günümüzde diğer inanç sahiplerine karşı silah olarak kullanılan bu yasa hala gerekli mi? Tarikatların ve cemaatlerin tekkelerinin ve zaviyelerinin STK sayılması doğru mu?

Gelin, 677 sayılı kanunu uygulamayarak Anayasal suç işleyen tek adam sistemini ve irticacı tarikatların ve cemaatlerin devletin kılcal damarlarına sızmasına ön verenlerin hedeflediği ceberut yapılanmayı tartışalım?

İlk 4 maddeyi tartışmaya aklınız ermez!

Gelin, Darbe Anayasası’nın tüm anti demokratik yasalarını tartışmaya açalım!

Anayasa’mızın ilk 4 maddesinin gündeme getirilmesi hayra alamet değil diye düşünüyorum. Bu konunun durup dururken ortaya atılmış bir görüş olduğunu da tahmin etmiyorum. Bunun altında bir çapanoğlu olduğu gün gibi aşikâr. Neden derseniz?

Çünkü TBMM başkanının 3. Madde ile ilgili verdiği mesajı kafasından uydurduğuna inanmıyorum. Bu mesajın tabanına yönelik bir stratejinin parçası olduğu çok net… (Gerçi Kurtulmuş, bir gün geçmeden kendisini yalanladı. Lakin bir kez söz o ağızdan çıktı. Artık Kurtulmuş sözünün esiridir!)

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine bir oyun kuruyor, bunun farkındayız. Hatta muhalefeti parçalayarak yanına çekmeye çalışıyor. İlkin başkasını konuşturarak kendisine zemin hazırlıyor. Sonra kendisi ve kurmayları noktayı koyacak.

Baktığımızda tüm medya günlerdir bu konunun üzerinde fikir geliştirmeye çabalıyor. Acaba ipin ucu nerelere kadar gidecek diye…

İlkin, bundan yaklaşık bir ay önce adı Hizbullah terör örgütüyle özdeşleşmiş siyasal İslamcı ve AKP’nin eliyle Gazi Meclis’e sokulmuş bir partinin genel başkanı bu tartışmayı gündeme taşıdı. Anayasa’mızın 4. Maddesi’nin değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapan ve bunu tartışmaya açan HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, ne demişti:

Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim. Buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. Biz Anayasa’nın 4’üncü maddesi olmasın diyoruz. Bir daha söylüyorum, altını çizerek söylüyorum. İlk 4 madde değil, 4’üncü madde, tamam mı?

Şimdi de Yapıcıoğlu’nun açtığı yolda, TBMM Başkanı Kurtulmuş yürümeye başladı. Ve Anayasa’nın 3. maddesindeki ifadelerin yanlış olduğunu iddia etti, değiştirilmesi gerektiğini kelime oyunlarıyla ifade ederek tartışmaya açtı.

10 Ekim'de Ankara'daki Gazi Üniversitesi 2024-2025 Akademik Yılı açılışı törenine katılan Kurtulmuş, burada yaptığı konuşmada akademisyenlerden "yeni anayasa için güçlü destek" isteyerek; Anayasa'nın 3. maddesindeki, "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" tabirinin değişmesi gerektiğini söyledi. Kurtulmuş’un, "Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, 'Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir." şeklinde demagojik bir tanım yaparak, Anayasa’nın ilk 4 maddesini gündeme taşıması adeta HÜDA-PAR Başkanı Yapıcıoğlu’nun görüşlerine destek verir nitelikteydi.

Sanırım, TBMM Başkanı Kurtulmuş Anayasa’nın 4. Maddesi’ndeki hükmü unutmuşa benziyor. Hatırlatayım, ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.’ hükmünü içeren Anayasa’mızın 3. maddesi, yine Anayasa’mızın 4. Maddesi’ndeki ‘ilk 3 madde değiştirilmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez.’ hükmüyle güvence altına alınmıştır.

“Yeni Anayasa” tartışmalarının gündeme taşındığı şu günlerde Sayın Cumhurbaşkanı’nın Kaymakamlık Kursu Kura Töreni’nde yaptığı konuşmada Anayasa değişikliğini işaret ederek; “Sırf inancından dolayı, sırf anasının dilini konuştu diye milyonlarca vatandaşımız ötelendi, ötekileştirildi.” diyerek adeta ‘anasının dili’ nedeniyle DEM’e ve tabanına, ‘inancından dolayı ötekileştirilen’ dediği siyasal İslamcılara ve tabanına destek için mesaj gönderdi.

Gerek TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Gerekse hükümet ortağı HÜDA-PAR Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun bu yersiz çıkışlarının üstüne Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuşması da “Anayasa değişikliği”nin taşlarının döşenmeye başlandığını akıllara getirmektedir.

Anayasa Mahkemesi ise adeta tüm bu Anayasa değişikliği için yapılan sortilere destek verir nitelikte bir karara imza attı. AYM’nin bu kararını hukukçu Figen Çalıkuşu kamuoyuyla paylaştı. AYM’nin bu kararı DEM’in ve Kürt halkının tava gelmesi için önemli bir karar diye düşünüyorum.

Çünkü DEM’siz bir Anayasa değişikliği olamayacağı gün gibi ortada…

DEM ve Kürt halkı bu tuzağa düşmeyecek gibi görünüyor.

Anayasa Mahkemesi’nin kararı şöyle:

"PKK Halktır, Halk Burada" ve "Biji Serok Apo" şeklinde atılan slogan nedeniyle hapis cezası verilmesini,

"...kamuya aktarılan görüşlerin başkaları açısından değersiz, yararsız, kışkırtıcı veya rahatsız edici görülse bile kişilerin sübjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasında olduğu,

öznel değerlendirmeler veya varsayımlarla kişilerin cezalandırılmasının ve düşünce açıklamalarına bu şekilde müdahale edilmesinin temel hakkı ihlal edeceği

bahse konu marş ve sloganın şiddeti yaymasının muhtemel olduğu, bunun hızla yayıldığını doğrulayan ve potansiyel olarak tehlikeli bir etkisi olduğunu gösteren bir delil de gösterilmediği ve şiddeti teşvik edecek nitelikte de olmadığı" gerekçesi ile hak ve hürriyetin ihlaline karar verdi.

Yazımı yazar dostum Mehmet Talay’ın bana hatırlattığı bir kıssadan hisseyi paylaşarak bitiriyorum:

1970'lerin TBMM Başkanı Ferruh Bozbeyli “Allah bu ülkede sağcılara solculara, sosyalistlere hatta komünistlere bile iktidar nasip etsin. Ancak bu dincilere iktidar nasip etmesin” deyince, Ferruh Bozbeyli'ye tepki göstermişler: “Neden Hocam, onlar da bu memleketin alnı secde gören çocukları, neden onlara komünistlere bile layık gördüğün iktidarı layık görmüyorsun?” diye sormuşlar.

Ferruh Bozbeyli de “Bakın” demiş; “Bu ülkede sağcıların da solcuların da sosyalistlerin de komünistlerin de bir devlet kültürü vardır. Hangisi iktidara gelse bir devlet kültürü ile ülkeyi yönetir. Ancak, bu dincilerde devlet kültürü yoktur; iktidara geldiklerinde devleti yıkarlar." diyerek noktayı koymuş.