İklim politikaları yeterliliğine vatandaş ikna olamadı

 Türkiye’nin iklim güvenliği algılarını analiz etmek için 3 bin 827 kişi ve 20 milletvekili ile yapılan yeni bir araştırmaya göre toplumun yüzde 79.9’u iklim politikalarını yetersiz buldu. Ankete göre halkın yüzde 64’ü iklim değişikliğine inansa da, yüzde 31.6’sı daha acil sorunlar olduğunu düşünüyor.

Başak Nur GÖKÇAM

Türkiye nüfusunu tem­sil eden 3 bin 827 kişi ve 20 milletvekili ile yapılan bir araştırmaya göre toplumun yüzde 79.9’u Anka­ra’nın iklim politikalarını ye­tersiz buldu. Araştırma, Tür­kiye’nin iklim güvenliği algı­larını analiz etmek amacıyla Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nden Doç. Dr. Başar Baysal tarafından gerçekleştirildi.

Elde edilen sonuçlara göre halkın yüzde 64’ü, iklim değişikliğini günü­müzün en önemli sorunu ola­rak tanımladı. Üstelik bu has­sasiyetin; cinsiyetten, yaştan, eğitim seviyesinden, yaşa­nan bölgeden bağımsız olarak, toplumun tamamına yayıldığı dikkat çekerken, gıda güven­liği ve susuzluk ise iklim deği­şikliğinin en kaygı uyandıran sonuçları olarak öne çıktı.

Araştırmaya yönelik bilgi veren Doç. Dr. Başar Baysal, “Gerçekleştirilen ankete göre halkın yüzde 64,4’ü, iklim de­ğişikliğinin gerçekliğine ina­nıyor ve bunu zamanımızın en önemli sorunu olarak tanım­lıyor. Katılımcıların yüzde 31,6’sı ise gündemde daha acil sorunlar bulunduğunu düşün­se de, iklim değişikliğinin yine de önemli bir sorun olduğunu belirtiyor. Kısacası toplumun yüzde 96’lık kesimi, sorunun önemi konusunda hemfikir. Yine önemli bir bulgu da iklim değişikliğinin varlığını redde­den iklim şüphecilerin oranı­nın Türkiye’de sadece yüzde 1,2 seviyesinde olması” dedi.

Farkındalıkta Avrupa’ya yakınız

Elde edilen oranların hal­kın büyük çoğunluğunda ik­lim değişikliği farkındalı­ğı olduğunu belirten Doç. Dr. Baysal, “Benzer farkındalık oranlarına daha çok Avrupa ülkelerinde rastlanıyor. Av­rupalıların yüzde 77’si, iklim değişikliğini çok ciddi; yüzde 93’ü ise ciddi bir sorun olarak tanımlıyor ve iklim eylemleri­ni destekliyor. Ancak bu oran Amerika Birleşik Devletle­ri’nde (ABD) ve Çin’de çok da­ha düşük. İklim değişikliği ne­deniyle kaygı duyanların ora­nı ABD’de yüzde 63, Çin’de ise yüzde 65 olarak rapor edili­yor” diye ekledi.

Yüksek duyarlılığın sebebi, toprak bağları olabilir

Bir diğer önemli bulgunun, toplumun iklim değişikli­ği konusundaki hassasiye­tinin; cinsiyete, yaşa, eğitim seviyesine, kırsal veya kent­sel bölgede yaşamaya veya ya­şanılan bölgeye bağlı olarak kayda değer değişkenlik gös­termemesi olduğunu söyle­yen Baysal, “Yalnızca kadın­lar erkeklere kıyasla, iklim değişikliğinden doğrudan za­rar görmüş kimseler ise za­rar görmemiş olanlara kıyas­la küçük bir farkla daha has­saslar. Yaş, eğitim seviyesi gibi diğer farklılıklar ise ik­lim değişikliği konusundaki tutumlar üzerinde ciddi bir etki yaratmıyor.

Dolayısıyla yaşlısından gencine, köylü­sünden kentlisine, iklim de­ğişikliği konusunda ortak bir hassasiyet ve çözüm beklen­tisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu duyarlılığın sebepleri ko­nusunda derinlemesine araş­tırmalara ihtiyaç var. Ancak araştırmacı tarafından bu ko­nuda yapılan ön görüşmeler, bu hassasiyetin köklerinin, toplumun toprak ile olan ba­ğının halen kopmamış olma­sında yatıyor olabileceğine işaret ediyor” diye konuştu.

En önemli endişe gıda güvenliği ve susuzluk

Toplumun kaygılarına da değinen Doç. Dr. Başar Baysal, “İklim değişikliğinin su kaynakları ve tarım üzerindeki etkilerinin öne çıktığını görüyoruz. Ankete katılanların yüzde 80,6’sı, iklim değişikliği nedeniyle temiz içme suyuna ve tarımsal sulama maksatlı suya erişimin zorlaşacağından endişe ediyor. Ayrıca toplumun yüzde 69’u, tarımın olumsuz etkileneceğini ve gıda güvenliğinin tehlikeye gireceğini ifade ediyor” dedi.

Su savaşları uzak ihtimal

Ankete katılanların yüzde 61’inin de, iklim değişikliğinin en fazla gezegenin tamamını ve ekosistemleri tehdit ettiğini düşündüğünü belirten Doç. Dr. Başar Baysal, “Bunu takip eden hassasiyet ise suya erişim ya da gıda güvenliği gibi iklim değişikliğinin insan yaşamı üzerindeki etkileri. Parlamento üyelerinin de bu duruma dikkat çekmesi; ekosistemlerin ve biyoçeşitliliğin korunmasına güçlü bir toplumsal ve siyasi destek olduğunu gösteriyor. Devlet güvenliğini merkeze alan bakış ise önem sırasında en sonda. Su savaşları gibi iklim değişikliğinin devlet güvenliği odaklı etkileri daha uzak ihtimaller olarak görülüyor” değerlendirmesinde bulundu.