Hindistan’ı Ebû Reyhân el-Bîrûnî’den okumak

ABD-İsraili’nin Filistin’deki vahşetini, Gazze’deki soykırımını asla ve asla unutmayalım ve unutturmayalım. Çünkü Filistin meselemiz dinmeyen bir yürek acımız olmasının yanı sıra coğrafyanın başka yerlerinde Müslümanlara yönelen tedhiş, baskı, yıldırma ve mülk gaspının da aynası hükmündedir. Diğer bir söyleyişle SiyoNaziler eliyle Filistin’de insanlık değerlerinden, vicdandan ve merhametten yoksun olarak sergilenen fiiller muhtelif coğrafyalarda da sergilenmektedir. Örneğin Keşmir meselesi toplumsal

ABD-İsraili’nin Filistin’deki vahşetini, Gazze’deki soykırımını asla ve asla unutmayalım ve unutturmayalım.

Çünkü Filistin meselemiz dinmeyen bir yürek acımız olmasının yanı sıra coğrafyanın başka yerlerinde Müslümanlara yönelen tedhiş, baskı, yıldırma ve mülk gaspının da aynası hükmündedir. Diğer bir söyleyişle SiyoNaziler eliyle Filistin’de insanlık değerlerinden, vicdandan ve merhametten yoksun olarak sergilenen fiiller muhtelif coğrafyalarda da sergilenmektedir.

Örneğin
Keşmir meselesi
toplumsal ve siyasal tüm bileşenleriyle, Filistin meselesinin bir benzeri olarak 1947 yılından beri süregelmektedir. Öte yandan
Narendra Damodardas Modi’nin Hint ırkçısı
bir başbakan olarak göreve geldiği 2014 yılından beri
Hindistan’da
da huzur Müslümanları terk etmiştir.
Keşmir ve Hindistan’ın Filistin’le mevcut pratikler yönünden asıl bağı ise ABD-İsraili’nin her iki coğrafyada da bizzat
SiyoNazi uzmanları
çalıştırmasıdır.

Yukarıda zikrettiğimiz üzere Müslümanları ölüm korkusu ve mülk gaspıyla yıldırmaya mahsus projeler SiyoNaziler tarafından hazırlanmakta, uygulamaları bizzat onların kontrolünde yapılmaktadır.

Gazze soykırımında Hindistan’ın ABD-İsraili’ni koşulsuz olarak desteklemesi, bunun her şeyden önce SiyoNazizmle
Hindutva
ideolojileri arasındaki sıkı ilişkiden kaynaklandığını bilenleri nasıl şaşırtmadıysa, Keşmir ve Hindistan Müslümanlarına yönelik yüz yıllık zulümdeki Yahudi parmağı da onları şaşırtmamıştır.

Biz bu bahiste problemli coğrafyalarla ilgili bilgilerimizin niteliğini ve dolayısıyla vaki yanlışlıkların tashihini, bununla beraber mezkur yerlerdeki sıcak haberleri kimlerden aldığımızı, yine dolayısıyla onlardaki yalanları görmeye ve okurlarımıza göstermeye gayret ediyor ve Hint kültürünün “vur patlasın çal oynasın” anlayışı eşliğinde giderek bizim toplumumuzu da yoga vb. dinsel tatmin sunan seküler / laikçi yöntemlerle etkilemeye başlamasından duyduğumuz kaygıyı da dile getirmeye çalışıyoruz.

Yeri gelmişken istitrâd kabilinden de olsa hemen belirtmeliyiz ki, yakın geçmişte Avrupa’daki Müslüman-Türklerin maddi bağışlarıyla kurulmuş olan Kanal 7’nin,
muhafazakar
seyircilerini kaç zamandır
Bollywood
mahsulü
Hint dizileri
yle eğlendirmesini, zikrettiğimiz kaygı esasında çok manidar buluyoruz.
Hindistan’la ilgili bilgilerimizin niteliğiyle ilgili vurgumuzdan hareketle, Hint kültürünün, geçmişiyle bugününün anlaşılmasında, geleceğinin tahmin edilmesinde ilk değerli kaynaklardan biri olan
Ebû Reyhân el-Bîrûnî
imzalı
Tahkîku mâ li’l-Hind
(Tahkik) adlı eserden söz etmek istiyoruz.
C. Edward Sachau
tarafından 1880’li yıllarda incelenerek1884’te Almanca’ya, 1888’de İngilizce’ye çevrilen ve Arapça basımı 1958’de Haydarabad’ta gerçekleştirilen Tahkik, Kazan doğumlu Kıvâmeddin Burslan tarafından 1932 yılında dilimize tercüme edilmesine rağmen yıllarca TTK kütüphanesinde dosya olarak bekletilmiş, ancak 2000’nin ilk yıllarında değerli ilim adamlarımızdan
Ali İhsan Yitik
tarafından notlandırılarak yayıma hazırlanmış ve “Bîrûnî’nin Gözüyle Hindistan” alt başlığıyla TTK yayımları arasından kitaplaşmıştır (3. Basımı: TTK, Ankara 2023)
Tam adı
Tahkîku mâ li’l-Hind min makûletin makbûletin fi’l-‘akl ev merzûle
(Hintlilerin Değerli ve Değersiz Görüşlerinin İncelenmesi) olan eserin mellifi Ebü’r-Reyhân el-Bîrûnî (ö. 453/1061) Hârizm’in merkezi Kâs’ta doğmuş, Hârizm ve Gazneli iktidarlarında yaşamıştır.

Coğrafya, matematik, fizik, astronomi, tıp, tarih ve dinler tarihi başta gelmek üzere birçok ilim dalında önemli eserler verip, seyahatler yapmakla -hayatı dolu dolu yaşama anlamında- dünyaya tok olan Bîrûnî, ilimden yana açlık duyarak vefat etmiştir.

Bunu Yâkût el-Hamevî’nin şu rivayetinden biliyoruz:

“Dilbilimci el-Kâdı Kesir bin Ya’kâb el-Bağdâdi, İslâm Hukukçusu Ebu’l-Hasan Ali bin İsa el-Velvâleci’den nakille anlatır: ‘Ebu’r-Reyhân’ın yanına girdim. Tek başınaydı. Canı boğazına gelmiş, göğsü iyice daralmıştı. O hâldeyken bana sordu: ‘Bana o gün ceddatü’l-fâside hesaplamasını (miras hukukuyla ilgili bir konuyu) nasıl anlatmıştın?’ Durumundan çekinerek dedim ki: ‘Şu hâldeyken mi anlatmamı istiyorsun?’ Bana şöyle cevap verdi: ‘Behey adam! Dünyaya veda ediyorum. Bu meseleyi biliyordum. Onu (tekrar) öğrenmem bilmememden daha hayırlı değil mi? Câhil mi gideyim istiyorsun?’ Bunun üzerine kuralı söyledim o da ezberleyip bana tekrar etti. Sonra yanından ayrıldım. Henüz yoldayken feryatları işittim (Ebu’r-Reyhân vefat etmişti).” (el-Bîrûnî, Kıymetli Taşlar ve Metaller Kitabı, trc.: Emine Sonnur Özcan, TTK, Ankara 2020)

Nasipse buradan devam edelim inşallah.