Hamas, Hizbullah, İran, Sünnilik ve Şiilik…

Hizbullah’ın efsanevî lideri Seyid Hasan Nasrallah’ın İsrail tarafından öldürülmesiyle birlikte düğmeye basılmışcasına İslamcı-muhafazakar mahallede birilerince tekrar İran düşmanlığı tedavüle sokulmaya başlandı. Nasrallah’ın ölümüne tıpkı İsrailliler gibi sevinenler oldu. Şimdi söyleyeceklerimi herkes iyi not etsin. İran İslam Devrimi’ni bu ülkede ilk savunan insanlardan biriyim. Aynı şekilde Şii eksenli mezhepçi bir cumhuriyetin inşasına da ilk eleştiriyi getirenlerden… 1985’te genel yayın yönetmeni

Hizbullah’ın efsanevî lideri Seyid Hasan Nasrallah’ın İsrail tarafından öldürülmesiyle birlikte düğmeye basılmışcasına İslamcı-muhafazakar mahallede birilerince tekrar İran düşmanlığı tedavüle sokulmaya başlandı.

Nasrallah’ın ölümüne tıpkı İsrailliler gibi sevinenler oldu.

Şimdi söyleyeceklerimi herkes iyi not etsin.

İran İslam Devrimi’ni bu ülkede ilk savunan insanlardan biriyim. Aynı şekilde Şii eksenli mezhepçi bir cumhuriyetin inşasına da ilk eleştiriyi getirenlerden…

1985’te genel yayın yönetmeni sıfatıyla başında bulunduğum Girişim dergisinin arşivi buna şehadet eder.

Girişim’i çıkardığımız yıllarda patlak veren Hama direnişini tıpkı İsrail gibi vahşi bir yöntemle bastıran ve adeta Hama’yı içindeki sivillerle birlikte yerle bir eden Hafız Esad’ı destekleyen İran’ı en üst perdeden eleştiren bir düşünce geleneğinden geliyorum.

Burada önemli bir ayrıma dikkat çekmek isterim

Bizimkisi Şiipolitik eksenli mezhepçiliğin bir eleştirisiydi; ama Sünnicilik adına yapılan bir eleştiri değildi. Yani verili mezhepçiliği bir başka mezhepçilik anlayışıyla def etmeye çalışan bir anlayış değildi bizimkisi. O tarihte İran’dan çok İrancılık yapan İslamcı grupların hiddetine ve şiddetine nasıl maruz kaldığımızı bilen bilir. Bilmek isteyen de arşive başvurur öğrenir.

Biz elbette Sünniydik ama mezhepçilik anlayışını ve eğilimini ümmetin birliği önünde ciddi bir engel olarak gören bir anlayışa sahiptik.

Bir de zalim kim olursa olsun ona karşı çıkmanın ve mazlum kim olursa olsun ondan yana olmanın her türlü mezhepçiliğin ötesinde bir anlama sahip olduğuna inananlardandık biz. Başka bir deyişle, İslami akidemizin en ahlaki ilkelerinden biri olarak bunun savunulması gerektiğine yürekten inananlardandık biz.

Biz Sünnicilik üzerinden İran’ın Şiicilik politikalarına karşı çıkan bir yerde durmuyorduk yani anlayacağız. Sünnilik ile Sünnicilik anlayışı arasındaki farkı bilecek bir bilincin ve duyarlılığın sahibiydik biz. Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan’ın bilahare önemle işaretlediği “Bizim Sünnilik ve Şiilik diye bir dinimiz yok. Bizim dinimizin adı, İslam’dır” anlayış hattının savunucularıydık biz o tarihlerde.

Bu anlayışımızdan zerre miskal taviz vermedik.

Bugün de aynı çizgimizi sürdürenlerdeniz.

HAMAS-İRAN İLİŞKİSİ

Hamas’ın İran ve Hizbullah’la geliştirdiği ilişkinin temelini bu anlayışın oluşturduğu biliniyor.

Bu Hamas’ın İran’ın ne Şiipolitik çizgisini ne de mezhepçilik eksenindeki yayılmacı siyasetini tasvip ettiği anlamına gelen bir duruş değil elbette.

Filistin ve Kudüs davası için gerekli olan birlikteliğin ve dayanışmanın ancak bu anlayış temelinde mümkün olabileceğine inandığı için İran ve Hizbullah’la bir safta duran Hamas’ı ne yazık ki birileri İran’ın bir aparatı gibi görüp suçlamaktan geri durmadı.

Mezhepçilik eksenindeki saflaşmalar ve çatışmalar tam da ABD-İsrail cephesinin istediği bir şeydi.

Kadim “Böl-parçala-yönet!” siyasetine karşı Hamas, Filistin ve Kudüs davasında yeni bir işbirliği alanının açılmasına öncülük eden doğru bir anlayış hattı geliştirdi.

Hamas’ın “İran’ın aparatı” olduğu iddiası ne kadar yalan ise Hamas’ın İran’ın talimatıyla veya oyun planı çerçevesinde İsrail’e saldırdığı iddiası da bir o kadar yalan.

HAMAS-HİZBULLAH AYNI CEPHEDE BİR BÜTÜN

Filistin davasında Hamas ile Hizbullah bir cephede.

Ne Hizbullah Hamas’ın Sünniliğini ne de Hamas Hizbullah’ın Şiiliğini sorun olarak görüyor.

Ama Hamas’ı savunanlardan kimileri nedense Hizbullah’ı zaman zaman düşmanlaştıran bir dil kullanma yoluna gidebiliyor.

Bu eğilim Hamas’ın geliştirip derinleştirmek istediği anlayış hattına fena halde zarar veriyor ve son kertede İsrail’in işine yarıyor.

İran ve Hizbullah’a Şiipolitik eksende getirilecek haklı eleştirileri Hamas’ın İsrail’e yönelik başlattığı haklı ve meşru savaşım sürerken ve en fenası Hamas’a arka çıkan Hizbullah’ın liderlik kadrosuna ölümcül darbeler indirilmişken gündeme taşımak, ABD-İsrail bloğunun arayıp da bulamayacağı bir yanlış davranış türü olur.

Bu oyuna gelmemek lazım.

Hamas Nasrallah için yas tutarken, Hamas’ı savunanların Nasrallah’ın ölümünden sevinç duyduklarını açıklamaları izahı mümkün olmayan bir tutumdur.

Unutulmasın ki Filistin ve Gazze savaşımında Hamas ile Hizbullah bir ve bütündür.

GÜN FİTNEYİ ÖNLEME GÜNÜDÜR

Gün ne İran düşmanlığı yapma günüdür ne de Hizbullah’ın Suriye’deki politikalarına odaklanarak İsrail’e yönelik nefretin mecrasını değiştirme günüdür.

Geçmişte birbirinin kanına şu veya bu nedenle ekmek doğrayanlar gibi olmayalım.

Dilimizi fitneden koruyalım.

Karşımızda İsrail gibi dizginlenemez bir terör devleti varken bizim kalkıp birbirimizle didişmemiz akla ziyan olur, düşmanları da sevindirmek olur.

İran bu olup bitenden ders almalıdır.

Esas aldığı ve yaymaya çalıştığı mezhepçi anlayışın günün sonunda hem kendisini yalnızlaştırıp güçsüzleştiren hem de bir bumerang gibi dönüp kendisini vuran bir işleve sahip olduğunu artık görmelidir.

Bizler de mezhepçi taassuba mezhebi taassupla karşı çıkmanın içinden çıkılmaz sorunlara yol açacağını bilerek İslam birliği anlayışını her türlü mezhebî ve ırkî aidiyetin üstünde tutan bir hattın savunucuları olmamız gerektiğini idrak etmeliyiz gayrı.

Geçmişte olduğu gibi bugün de gerek Sünniler gerekse Şiiler iktidar kavgaları için kendi içlerinde birbirlerinin kanına ekmek doğramışlardır.

Sanki Sünnilerin sadece Şiilerle, Şiilerin de yalnızca Sünnilerle problemi varmış gibi bir algı üzerinden mezhep temelli çatışma eksenleri oluşturmak, ihanetin

diğer adı olur, biline!