Ertuğrul Özkök: Bordeaux bağlarında Türk kadın gücünün yükselişi
Orada bir kere daha anladım ki; siyaset, siyasetçisiyle, konuşan kafasıyla, yazan kafasıyla, siyasi kahve köşesi konuşmaları ve geyik muhabbetiyle hepimizin üzerinde çok boğucu bir baskı oluşturuyor
Pazar Yazısı | Ertuğrul Özkök
Bordeaux’ya gitmeden önce Barcelona’da yaşadığım bir olayı anlatacağım.
Bunu iki hafta önce cuma günü Barcelona Havalimanı'nda yaşadım.
Fransa’nın Bordeaux şehrine uçmak üzere Barcelona Havalimanı'na geldim.
O akşam Kavaklıdere Yönetim Kurulu Başkanı Ali Başman ve iki kızının davetine gidip, orada aldıkları iki bağı ziyaret edecektik.
Barcelona’dan Schengen bölgesine uçacak TC vatandaşlarına uyarı
Barcelona’ya gidecek TC vatandaşlarına önce şunu söyleyeyim.
Eğer buradan Iberia Havayolları ile Schengen bölgesinde bir başka ülkeye uçmak istiyorsanız, bu yazımı dikkatle okuyun.
(*) BİR: Bu havalimanının check-in bölümlerinde hiçbir görevli bulunmuyor.
Yani bütün check-in işlemlerinizi otomatik olarak kendiniz yapmanız gerekiyor.
Buna valizinizin üzerindeki barkodu yapıştırmak da dahil.
Barselona Havalimanı
Valizinizin barkodlu kuşağını yapıştırıp kendiniz hareketli banda koyacaksınız
(*) İKİ: Bu işlemi yaptıktan sonra valizinizi, check-in bölmelerinin yanındaki yürüyen bandın üzerine yine kendiniz bırakıyor ve yapıştırdığınız barkodu yanda asılı duran optik okuyucuya okutuyorsunuz.
Buraya kadar normal.
Bu işlemi otomatik olarak yapmayı bilmiyorsanız, otomatik check-in makinalarının bir tanesinde bir görevli var, size yardımcı oluyor.
Ama valizinizi yürüyüş bandı üzerine koyma faslına gelince, oradan sonra artık yapayalnızsınız.
TC pasaportunuz varsa yürüyen bant valizinizi kabul etmiyor
Benden önceki yolcular valizlerini koydular ve gönderdiler.
Ancak benden önceki bir İngiliz kadının valizi geçmedi. Bant hareket etmedi, valiz yerinde kaldı.
Bir kaç kere denedi olmadı.
Geri çekilip sırayı bana verdi.
Ben de valizi koyup, kendi elimle yapıştırdığım barkodlu etiketi optik okuyucuya okutmak istedim.
Kırmızı bir çarpı işareti çıktı.
Birkaç kez denedim, yine aynı işaret.
Uçuş saati yaklaşıyor ve çevrede tek bir görevli yok
Bu arada uçağın kalkış saatine doğru dakikalar hızla ilerliyordu.
Etrafta bunu soracağım bir görevli yoktu.
Etrafa bakıp bir insan aramaya başladım ve tam karşı tarafta bir check-in bankosunun arkasında bir kadın görevli gördüm ve içgüdüsel bir yönelişle ona doğru yürümeye başladım.
Aynı anda İngiliz kadın da bana takıldı ve birlikte o görevliye gittik.
İçgüdüsel bir şekilde doğru yere gitmişiz.
İngiliz kadının sorunu fazla ağırlıktı ama benim sorunum farklıydı
Önce İngiliz kadının pasaportunu aldı.
Meğer valizi 20 kilodan fazlaymış.
Ona bir ödeme yaptırdı.
Sonra benim pasaportumu aldı.
Valizim 17 kiloydu ve fazlalığı yoktu.
Meğer benim valizimi başka nedenle kabul etmemiş.
Pasaportumdaki Schengen vizesini okuttu.
Shengen’e girdim artık, başka kontrol yok dönemi bitmiş
Normal olarak Schengen bölgesi içi uçuşlar iç hat sayıldığı için pasaport kontrolü olmuyordu bugüne kadar.
Galiba bu dönem kapanmış.
Anlayacağınız, Türkiye’den gidiyormuşum gibi bir vize kontrolündan geçtim.
Bunu niye bu kadar uzun yazdım derseniz, şundan.
Biz Türkiye vatandaşları artık şunu kabul etmeliyiz
Vizemizi alıp Schengen bölgesine girsek de artık rahat yok.
Her ülkeden geçişte yine dış hat muamelesi göreceğiz.
6 Milyon Suriyeli ve Afgan göçmen ile ülkemizdeki İnsan Hakları konuları ve ekonomik krizin TC pasaportuna yaptığı kötülük işte bu.
Ve bunu kimse bana “Herkes bize düşman” demagojisiyle açıklamaya kalkmasın.
Neyse asıl konuma geçeyim.
Ali Başman ve kızları Cevza Başman ve Aslı Başman
Kavaklıdere ailesinin üç ve dördüncü kuşağı ile iki gün
Bordeaux’ya gitme nedenim, Kavaklıdere firmasının orada satın aldığı iki bağı ziyaret etmekti.
Bu bağların içinde iki de şato var.
Biri Chateaux La Croix Lartique öteki Chateaux Claude Bellevue.
İki bağın toplamı 180 dönüme yakın.
Bordeaux’nun en kıymetli iki bölgesinden biri olan Saint Emilion kasabasına 5 kilometre mesafede iki bağ bunlar.
Ancak bölgenin hemen sınırında Cote de Castillon adlı ayrı bir bölge olarak kabul ediliyor.
Türkiye ve dünyada bağcılıkta kadınlar dönemi başladı
Kavaklıdere ailesinin artık dördüncü kuşağı görevde.
Ve dördüncü kuşak artık kadınlara emanet.
Türk bağcılığında resmen kadınlar dönemi başladı. Kavaklıdere dışında ikinci büyük aile olan Doluca’nın yeni kuşağının en önde gelen üyesi Sibel Kutman.
Ali Başman’ın büyük kızı Cevza, pazarlamanın başında.
Küçük kızı Aslı ise üretimde.
Bordeaux’daki bağlarda o çalışıyor.
Ertuğrul Özkök (solda) ve Ali Başman
Bir Orta Çağ köyünü andıran Türk şatosu
Ailenin satın aldığı Bellevue şatosu, tam bir Orta Çağ köyünü andırıyor.
Çok büyük bir bahçe içinde 4 ayrı bölümden oluşan küçük bir köy adeta.
Hemen arkasında küçük bir yerleşim birimi ve klisesi var.
Gerisi sadece sessiz üzüm bağlarından oluşan bir tabiat.
Bakımlı üzüm bağları.
İnsan son zamanlara kadar tamamen bir erkek sektörü olan bağcılıkta kadınların yükselmesini görünce gurur duyuyor.
Duygu Beypınar
Dev viskilerin başına rakıcı bir Türk kadını
Şirkette ayrıca çok sayıda kadın çalışıyor.
Keza Can Ortabaş’ın Urla bağlarında da kadın çalışan oranı yüzde 40’lara geldi.
Dünyanın en büyük içki şirketi olan Diageo’nun 7 çok ünlü viski markasının üretiminin başına da geçen yıl bir Türk kadını getirildi.
Bu markalar arasında Talisker, Lagavulin, Oban, Coal Ila, Glenkinchie gibi bütün dünyada bilinen dev markalar var.
Üstelik Duygu Beypınar bu göreve rakı damıtım alanında çalıştıktan sonra yükseldi.
TIKLAYIN - Ertuğrul Özkök: Yılın 21 insanı; kilt etekli yedi İskoç viski devinin başına rakıcı bir Türk kadını geldi
Ertuğrul Özkök
Toscana’nın en heyecan verici şaraplarını 4 kadın üretiyor
Dünyanın en tanınmış içki uzmanlarından biri olan Jancis Robinson, 30 Mayıs günü İtalya’nın Toscana bölgesindeki ‘En heyecan verici ve en üst düzey şaraplarının bazılarını 4 kadının ürettiğini yazdı.
ABD’de ‘Wintage Wine Estates’ denilen üç beş yüz milyon dolarlık dev içki şirketinin başında Terry Wheatley adlı bir kadın var.
Yine Jancis Robinson’ın verdiği bilgilere göre, dünyanın en ünlü içki dergi ve sitelerinde kadın yazarların oranı hızla artıyor.
Ve en güzeli, Türkiye bu konuda belki Fransa’dan daha ileri.
Artık dünyanın en ünlü bağcılık merkezi Bordeaux’da Türk kadınlarının bayrağı yükseliyor.
Cuma günü aynı uçakta bağ sahibi bir Türk daha vardı
Buna ek olarak şunu da belirteyim.
Fransa’da üzüm bağı alan Türklerin sayısı dörde çıktı.
Geçen cuma İstanbul’da Bordeaux’ya uçan THY uçağında, orada bağ sahibi bir Türk daha vardı.
Ünlü ressam İsmail Acar.
Ayrıca Çamlıca ve Yedi Bilgeler’in sahipleri de Fransa’da bağ satın aldı.
Saint Emilion’daki felsefe toplantısının ilginç konusu
Bordeaux şehrine daha önce gitmiştim. Ama Saint Emilion bölgesine ilk defa gidiyordum.
Bordeaux’dan Castillon’a kadar 80 kilometre yol boyunca tanıdığım birçok ünlü şatoyu gördüm.
Herhalde biliyorsunuz, burada şato denince aklınıza öyle Bavyera Kralı Ludvig’in şatoları gelmesin.
Bunlar bağların içindeki küçük evler.
Saint Emilion, Orta Çağ’dan kalma bir kasaba.
Neredeyse her beş dükkandan biri bölgenin bağlarında üretilen içkileri satıyor.
Biz oradayken kasabada büyük bir felsefe toplantısı yapılıyordu.
Konusu da “Jeu’dü...”
Yani “Oyun…”
Vaktim olsaydı izleyecektim.
Felsefede ‘oyun’ konusu hep çok ilgimi çekmişti.
Gençliğimde Huizinga’nın oyun teorisi üzerine yazdığı kitapları okumuştum.
Bağların arasında dolaşmak tam bir meditasyon etkisi
Bağların bulunduğu bölgede müthiş bir sessizlik ve huzur var.
Kavaklıdere’nin satın aldığı Bellevue şatosunun bir bölümü haftalık kiraya veriliyor.
Meditasyon için ideal bir yer.
Kısaca bağların arasında iki gün dolaşmak bana çok iyi geldi.
İnsan Türkiye’deki siyasi vuvuzelanın dışına çıkınca huzur buluyor.
Orada bir kere daha anladım ki;
Siyaset, siyasetçisiyle, konuşan kafasıyla, yazan kafasıyla, siyasi kahve köşesi konuşmaları ve geyik muhabbetiyle hepimizin üzerinde çok boğucu bir baskı oluşturuyor.
Zaman zaman kaçmak sağlığa iyi gelir diye düşünüyorum.
Ertuğrul Özkök, Ali Başman ve kızları Cevza Başman ve Aslı Başman
Bu defa Bordeaux’ya birlikte gittiğim gazetecilerin adını vermeyeceğim
Bu ziyareti çok renkli bir gazeteci grubuyla yaptım.
Aralarından bir tek Mehmet Yalçın’ın adını vereceğim.
Çünkü onunla bağları gezmek çok öğretici bir şey. Okula gitmiş gibi oluyorum. Türkiye’de içki kültürünü en iyi bilen üç beş insandan biri.
Beraber gittiğimiz öteki gazetecilerin adını vermiyorum.
Çünkü verdiğim zaman, o geziye gelmeyenler anında taarruza geçiyor.
O yüzden bu defa sadece şunu söyleyeceğim:
“Çok renkli, çok arkadaşça, harika bir anonim grup…”
Tabii aralarında, tam kafa dengi harika kadın gazeteciler vardı.
Sohbet iyiydi yani…
Hepsine birer nazar boncuğu veriyorum ki, kendini etik sanan vuvuzela kabilesinin hasetlik oklarıyla delik deşik olmasınlar.