Dervişoğlu’ndan sert eleştiriler

ANKARA - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim Bakanının demeçleri, terörist başının Meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk milletinden üstün tuttuğu yeni bir 'Millet Sistemi' projesidir. Bu oyunu bozacağız. Vallahi bozacağız, billahi bozacağız. Hedef, üniter devlet ve millet egemenliğine dayanan Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'dir. Kurumları, kuralları ve millet tanımıyla bir bütün olarak hedef onun yıkma arzularıdır bunların planı. Amaç, 1923 projesinin mülgasıdır. Yani Cumhuriyeti'n ilgasıdır. ve ortaya attıkları her spekülatif veya manipülatif demecin hedefi de budur. Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır aslına bakarsanız. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.

Dervişoğlu'nun gündeminde Milli Eğitim Bakanı'nın açıklamaları, atanamayan öğretmenler ve Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilen teğmenler vardı.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Kara Harp Okulu'ndaki mezuniyet töreni sırasında "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyerek kılıçla yemin eden teğmenlerin, ihraçlarının istenmesine çok sert tepki gösterdi. Dervişoğlu, "Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk Ordusu gerçeğini yıkamadılar. Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim Bakanı'nın demeçleri, terörist başının meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk milletinden üstün tuttuğu yeni bir 'Millet Sistemi' projesidir. Bu oyunu bozacağız. Hedef, üniter devlet ve millet egemenliğe dayanan Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'dir. Kurumları, kuralları ve millet tanımıyla bir bütün olarak hedef onun yıkılmasıdır" dedi.

Dervişoğlu, iktidarın Türkiye'de yeni bir 'millet sistemi' projesi hayata geçirildiğini ve bunun da en büyük kanıtı Andımız'ın okullardan kaldırılması olduğunu belirterek grup toplantısında adımızı okudu ve "Bunu da isteyene hediye edebilirim. İstediği yere asabilir" dedi.

"Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur"

Dervişoğlu'nun konuşmasının satır başları şöyle:

"Devleti devlet yapan şey,can ve mal güvenliğini temin etmektir.Bunu da asli ve sürekli kamu hizmetlerini icra ederek yaparlar. Nedir o hizmetler? Adalet, Güvenlik ve dış politikadır. Sağlık, Eğitim ve Savunmadır. Bu altı görev içerisinde,iki tanesinin başındaki bakanlıkta 'milli' sıfatı bulunur. Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı. Buradaki milli vurgusu, bu hizmetlerin tüm yurt sathında aynı şekilde ve aynı amaçla yapılması gerektiğini vurgular. Yani hepimiz içindir icraatlar sürekli ve tutarlı olmak zorundadır. İktidarların değişken kararları ve seçim propagandaları ile değil, devletin sürekli politikaları ile hayata geçirilirler. Bu yüzden de Türk Devleti o iki bakanlığın görevlerini belirlerken, özellikle altlarını 'Milli' diye çizmiştir. Elbette ki; devlet aklı ve refleksi ile bu bakanlıkların önüne 'Milli' sıfatı konulması, hükümetlerin ve idarecilerin 'milli' hassasiyetler taşıdığı Türkiye için geçerli ve anlamlıydı. Üzülerek söylüyorum, günümüz Türkiye'si için değil. Çünkü ben, kendi uydurdukları 'Yerli ve Milli' masallarından bahsetmiyorum,Türklüğe ve Cumhuriyete dair olan millilikten bahsediyorum.

Açıktır ki saray kayyumu altındaki Türkiye'de. Bu iki bakanlığın ve iki asli kamu hizmetinin sadece ismi 'milli' kalmıştır. Aksi olsaydı; bir başıbozuk, Milli Eğitim Bakanı diye atanamaz, diğeri ise Atatürk ve laik Cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akla bile getirilmezdi. Türk nesillerini yok etmekten sorumlu bakanın, burada ne zırvaladığını tekrarlamayacağım. Memleketi 'ahır' zannetmelerinin sonuçlarıdır bunlar. Sadece şunu söylemekle yetineyim, 'Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur'.

"Eğitim Bakanı'nın görev süresi 2.4 yıldır"

Milli Eğitim Bakanlığından kaynaklı görevi yerine saraydan kendisine verilen icapları yerine getirir. Kendisi 9'uncu bakandır. Bu bakandan önce 8 bakan görev yapmıştır. Bu 22 yılda, milli olmayan bir Eğitim Bakanı'nın görev süresi 2.4 yıldır. Neredeyse hiçbir bakan, okula yeni başlayan bir çocuğun, dört işlemi öğrendiği süre kadar bile bakanlık görevini icra edememiştir. Bu hafta Pazar 24 Kasım Öğretmenler Günü; bu vesile ile başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle ve minnetle anıyoruz.

"Sağlıklı gıdaya erişim artık bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir"

Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz. Milletimizin en büyük sorunu hayat pahalılığıdır. Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. O sebeple insanımız en ucuz gıdaya yönelmektedir. Bu durumu fırsat bilen bazı art niyetliler de gıdamızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır. İhraç ettiğimiz ürünler sınır kapılarından geri dönmektedir. Gerekçe çoğu zaman zararlı ilaç kalıntılarıdır. Özellikle et ürünlerinde durum daha vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımı denetimsizlik nedeniyle kontrolden çıkmıştır.  Türkiye'de hayvan yetiştiricilerinin yüzde 75'i antibiyotik kullanmaktadır. Bu oran, kanatlı hayvanlarda yüzde 85'e kadar çıkmaktadır. Bu durum toplum sağlımızı olumsuz etkilemektedir. Antibiyotik direnci artmakta, kalıntı sorunları oluşmakta, atık su ve gübrelerle yayılarak ekosistemimize zarar vermektedir. Sağlıklı gıdaya erişim artık bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Buradan Tarım ve Orman Bakanlığına ihbarda bulunuyorum. Yem fabrikalarını denetleyin.

"Bebeklerimiz para için öldürülmüştür. Aç bırakılmış, işkence edilmiştir"

Bebeklerimiz para için öldürülmüştür. Aç bırakılmış, işkence edilmiştir. Maalesef evlatlarımız, bebek katilliğiyle ün salmış bu merhametsiz örgütün mensuplarına, bu canilere emanet edilmiştir. Çünkü sağlık sistemi, halk için millet için değil; özel hastane sahibi bakanların kurduğu, özel hastane baronlarının işlettiği, bebekleri bile SGK ödemesi diye gören bir şeytani organizasyondur. Parası olmayanın ölüme terk edildiği, parası olanın da parasıyla rezil olduğu hatta yeni doğmuş bebeğini kaybedebildiği bir sistemdir. Halk olup bitenleri usanmadan bir korku filmi izler gibi takip ederken. Bir bakanın istifa etmesi için daha hangi rezalet yaşanmalıdır? Bir bakanın istifa etmesi için acaba daha ne olmalı? Bu utanç son bulmalı ve sağlık bakanı derhal görevinden azledilmelidir.

"Kozmik odaya girildiğinde 'itibar' denen kavramı akıllarının uçlarına bile getirmediler"

Biliyorsunuz, Atatürk'ten, Cumhuriyet'ten almaya çalıştıkları intikam, onlara dair hırsları ve kinleri bitmediği için, en ufak meselede deliye dönüyorlar. Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını şimdi de genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar. Ne demişti teğmenlerimiz? Ne diye yemin etmişlerdi: 'Ant içeriz ki; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene' diye de bitirmişlerdir. Bu yeminin neresinden kim ne saikle gocunmuştur aslına bakarsanız onu öğrenmek istiyorum. Şimdi bu teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK'dan atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz. 'Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusunun namus ve şerefi, vatan toprakları ve bağımsızlık'. Bunların içinde 4 ana unsur var. İşte bu meseleler, TSK'nın itibarını zedeliyormuş. Öyle demeç veriyor etrafa Milli Savunma bakanlığı. Çünkü 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk Ordusu gerçeğini yıkamadılar. İşin aslı budur.

Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır aslına bakarsanız. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır. Onların itibar dediği, saray sevicilerin itibardan dediklerinden ne anlam çıkardıklarını biz biliyoruz. Bunlar sizin itibar dediğinizin ne olduğunu biliyoruz, ama Kozmik Oda'ya girildiğinde itibar denen kavramı akıllarının uçlarına bile getirmediler. O zaman düşünecektiniz itibarı. Gizli belgeleri Amerikan istihbaratına hediye ederken düşünecektiniz. İtibarı, sınırları koruma görevini askıya alırken düşünecektiniz. Valilere, PKK'ya operasyon yapmayın talimatı verirken düşünecektiniz. Rus uçağını bir takım aklı evvellerin aklına uyup düşürdükten sonra, diyet olarak parasını verip alamadığımız uçaklardan vazgeçerken düşünecektiniz. İtibarı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı'nı ihanet ortağınız cemaatle birlikte yargılarken düşünecektiniz. Ali Tatar ölürken düşünecektiniz. Türk ordusunun generallerini, terör örgütlerinin artıklarına selam verdirtirken düşünecektiniz.

"Amaç, 1923 projesinin mülgasıdır. Yani Cumhuriyet'in ilgasıdır"

Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim bakanının demeçleri, terörist başının meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk Milletinden üstün tuttuğu yeni bir 'Millet Sistemi' projesidir. Bu oyunu bozacağız. Vallahi bozacağız, billahi bozacağız. Hedef, üniter devlet ve millet egemenliğe dayanan Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetidir. Kurumları, kuralları ve millet tanımıyla bir bütün olarak hedef onun yıkma arzularıdır bunların planı. Amaç, 1923 projesinin mülgasıdır. Yani Cumhuriyet'in ilgasıdır. ve ortaya attıkları her spekülatif veya manipülatif demecin hedefi de budur. Yaptıkları tercih bilinsin isterim: Terörist başı Öcalan'ı, o gencecik teğmenlere tercih ediyorlar. Buradan açıkça söylüyorum: Türk ordusunu ve onun şerefli subaylarını; Kandil'in gedikli teröristlerine ve İmralı canisine tercih ediyorlar. Buradan açıkça ilan ediyorum. Türkiye elbette ki bizimdir biz bu cumhuriyeti kanla ve irfanla kurduk. Kimin ne kadar hevesi olursa olsun vız gelecek tırıs gidecektir. Cumhuriyetle hesaplaşmayı geçmişte yaptılar. Birlikte türküler söylemediler mi? Şimdi daha büyük bir ittifakla yapıyorlar. İç cephe diyerek, bir takım eski Maocu artığı sözde danışmanlar ve bir takım eski kullanışlı cemaat aparatlarını kullanarak, davulla zurnayla yapıyorlar.

Bizlerin de yapmak zorunda olduğu bir tercih var: ya bu istibdadı yıkacağız ya bu istibdad bizi yıkacak... İşte tercih edeceğimiz iki şey budur. Bunlar sadece teğmenlerin ettiği yemine değil, millet adına edilen her türlü yemine karşıdırlar. Bunun en büyük delili de andımızı kaldırmış olmalarıdır. Okullardan ve kitaplardan kaldırmışlar ama yüreklerden silememişlerdir. Bu konuyla ilgili verdikleri sözü kimileri unutmuş olabilir.Biz hala durduğumuz yerdeyiz ve yine hala aynı gurur ve onurla haykırıyoruz. Andımız şerefimizdir.

Şimdi buyrun hep beraber söyleyelim:

Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk; açtığın yolda, gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene."