Değişim için Alevilerin nasıl bir yapılanmaya ihtiyacı var?
İsmail Pehlivan
“Gel ey vaiz Ali’nin vasfını evvel Huda’dan sor
Ali ta İbn-i Adem olmadan ta iptidadan sor
Ali kimdir Veli kimdir bilem dersen bu esrarı
Anı hiç kimseden sorma Muhammed Mustafa’dan sor”
Sivaslı Agahi
Son yıllarda Alevilik alanında saha çalışmaları yapmanın, “bilimsel” makale yazmanın, doktora tezi hazırlamanın moda haline geldiğini gözlemliyoruz. Bu durum bir yandan olumlu bir gelişme olarak değerlendirilirken; diğer yandan kimler tarafından, hangi amaca hizmet edeceği konusunda önemli kaygıları içinde barındırmaktadır. Özellikle ilahiyatçı, siyasal İslamcı kadrolar tarafından üretilen Alevilik çalışmalarının altında yatan gerçeği görmeden afaki bir bakış açısıyla bu görüşleri değerlendirmenin yanlışa götüreceği kanısındayım.
Şüphe doğruya yönlendirir.
Hele hele üniversitelerin bünyesinde peş peşe açılan Alevilik ve Bektaşilik araştırma merkezlerinin kadrolarına baktığımızda bu girişimlerin masumane olmadığı fark edilmektedir.
Ayrıca bu araştırma merkezleri birbiriyle yarış halinde sözde “bilimsel” yayın yapan dergiler de yayınlamaktadırlar. Bu dergilerde sözde makale yazanların çoğu misyoner nitelikli Sünni ve Şii kökenli akademisyenler ve araştırmacılar olması dikkat çekmektedir. Bu merkezlerde Alevi akademisyeni mumla arasak da bulamıyoruz.
Öyle ki bu merkezler yayınlarında Hacı Bektaş Veli tarafından metodlaştırılan Alevilik seyri sülüğü olan “Dört Kapı, Kırk Makam”da yer alan Şeriat Kapısı’ndaki “Niyaz” makamını “Namaz” ile değiştirerek sunmaktadırlar. Ayrıca tarihsel olayları çarpıtarak Alevi evliyalarından Gül Baba’nın Hakk’a yürüme erkanını Alevi katili Osmanlı Şeyhülislamı Ebu Suud’a yaptırabilmektedirler.
Bu üniversiteler şunlar:
- Gazi Üniversitesi Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi
- Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Hacı Bektaş Veli Uygulama ve Araştırma Enstitüsü
- Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
- Munzur Üniversitesi (Tunceli) Alevilik Araştırma ve Uygulama Merkezi
- Hitit Üniversitesi (Çorum) Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygulama Merkezi
- Süleyman Demirel Üniversitesi (Isparta) Alevi-Bektaşi Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi
- Dicle Üniversitesi (Diyarbakır) Alevilik ve Ehlibeyt Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi
Gelelim Alevi federasyonlarına;
Yıllar önce Aleviliği bilimin ışığında araştıracak olan bir Alevi Enstitüsü kuruldu. Gerçi ömrü kısa oldu. Bu enstitünün başına kimi getirdiler? Ne kötü bir tercihti ki bu şahsiyet FETÖ’cü çıktı. Kim derseniz? ODTÜ öğretim üyesi, milletvekili olmadan önce TRT televizyonunda “Bir Sünni olarak Aleviler’den özür diliyorum” şovu yapan Doç. Dr. Aykan Erdemir idi.
Başarısız bir girişim olan enstitü dışında, kayda değer bir diğer çalışmanın da Garipdede Cemevi tarafından oluşturulan ve başına bir Alevi akademisyen olan Prof. Dr. Şükrü Aslan’ın getirildiği “Garipdede Akademisi” olduğu söylenebilir. Dilerim bu akademide Alevilik iğdiş edilmeden geleneksel Anadolu Aleviliği araştırılır ve doğru bilgiler topluma sunulur.
Anadolu ulusu Hacı Bektaş Veli 1300’lü yıllarda Anadolu Alevi toplumunun önüne “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” düsturuyla bir hedef koymuştu. Yıllar içerisinde Aleviler bu özlü sözün yakınına bile yaklaşamadılar. Elbette ki büyük bir kuşatma altında bu hedefe yaklaşılması da olanak dışıdır.
Alevi örgütlerinde, kurumlaşmak şöyle dursun; inancı ve inanç sahiplerini yüceltememe ve özgüven sorunu yaşanmaktadır. Devlet tarafından hak mahrumiyetine tabi tutulan milyonlarca Alevi bu örgütler tarafından sokaklardan uzak tutulmaktadır. Bu örgütleri kendi gettolarını kurmuş ve aralarında ciddi sorunların olduğu bir gerçektir.
Onlarca çatı örgütü var; bunların ülke sathına yayılmış yüzlerce şubesi mevcut. Kırk yıllık bir geçmişe sahip olan Alevi örgütleri her ne hikmetse ellerinde bulunan örgütleri birleştirme konusunda ketum bir anlayış içindeler.
Şimdi Alevi “çatı” örgütlerine sormak istiyorum:
Alevi federasyonları neden konfedarasyonlaşamıyorlar?
Orta yerde nasıl bir rant var ki paylaşamıyorlar?
En azından tüm örgüt temsilcilerinin, aydınların, akademisyenlerin, araştırmacıların, yazarların yer aldığı bir “Alevi Temsilciler Meclisi” oluşturabilirlerdi. Alevilerin öz savunma güçlerini kurması zorunlu bir hale gelmiştir. Bu yeni yapılanma her ağızdan çıkan farklı seslerin önüne geçecektir. Ve devlet ile siyasi iktidar kiminle muhatap olacağını bilecektir.
Alevi Konfederasyonu veya Alevi Temsilciler Meclisi kurmak için yıllardır önerilerde bulunan duyarlı Aleviler, ısrarla birlik çağrısı yapmaktadırlar. Lakin bu gettocu yöneticiler birleşmek noktasında sudan bahaneler öne sürerek birliğin önüne set çekmektedirler. Talipler dağıtılmış, Dedeler dağıtılmış, örgütler parçalanmış, sahte Dedeler türetilmiş, hatta Aleviliğin bile her kişiye göre farklı bir tanımına tanık oluyoruz. Ortaklaşma bir türlü sağlanamıyor. Bu handikap toplumu çıkmaza sürüklemektedir.
Alevi yöneticiler, kadrolar silik kalıyorlar ve manevi güçlerini değerlendiremiyorlar. Yaşanmış soykırım ve katliamlara rağmen, gelmekte olan tehlikeler görülüyor gibi lakin ciddiye alınmadığını izlemekteyiz. Sadece cılız tepkiler, basın açıklamaları ve sosyal medya paylaşımlarıyla yetiniliyor.
Devletin asimilasyon politikalarına en büyük desteği, pasif, uzlaşmacı, fırsatçı, vizyonsuz ve güvensiz öncüler, yöneticiler veriyor. Bunu durumu fark eden Aleviler de “öncülerine" güven duymayarak, “Güzel konuşuyorlar ama gereklerini yapmıyorlar. Kılavuzumuz karga olmuş. Böyle gelmiş böyle gider" diyerek içe kapanıyorlar. Alevi toplumu bu yöneticileri hak etmiyor.
Alevi örgütlülüğü yeniden bir yapılanmaya gitmek zorundadır. Varolan yöneticiler ve kadrolar öngörüden yoksun. Disiplinsiz, plansız, programsız, stratejisiz hareketleri nedeniyle toplum bu yapılardan uzaklaştırmaya devam ediyor. Son yıllarda gereği gibi davranamayan öncüler günü kotarma derdine düşmüş durumda. Bu zaaflarından sıyrılmadan sağlıklı bir örgütlenme sağlanamayacağı gün gibi aşikar.
Aleviler kendi örgütleri içinde örgütsüz yaşamaya devam ediyor. Bunu görün artık!
Yeni Maraşlar, Çorumlar, Gaziler, Sivaslar yaşandığında “Yetiş Ya Ali”, “Yetiş Ya Hızır" demenin de bir faydasının ve anlamının olmayacağı zamanlardan geçiyoruz. Yanı başımızda, Suriye’de Aleviler katlediliyor, sadece bakıyoruz. Yarın bu vahşeti yaşamayacağımızı kim garanti edebilir. Aleviler irticacı-selefi odaklarla işbirliği yapan siyasi iktidardan medet ummaktan, devlet kapısına gitmekten, ondan adalet dilenmekten vazgeçip; çareyi, kendi öz gücünü örgütleyip açığa çıkararak, aramak zorundadır.
Aşkı muhabbetlerimle…