Brzezinski görse çok sevinirdi. HTŞ Suriye’yi yönetebilir mi?

Mustafa Kemal Erdemol

Elbette çıkarlar yön veriyor. Neyin, ne zaman, nasıl savunulacağını duygular değil, gelişmelerin seyri belirliyor. Uzun sayılmaz, bir kaç yıl önce bir zamanlar el üstünde tutulan bir Beşar Esad vardı. Aldığı neoliberal kararlarla batiya açılmaya niyetli, dünya kapitalizminin pazarı olmaya teşne bir lider iken şimdi onu devirenlerin gözünde çok değerliydi.

Kaç kişi Fransa’nın Esad’a Légion d'honneur Nişanı verdiğini, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in Esad çiftiyle görüştüğünü, Papa 2. John Paul’un Suriye'yi ziyaret ettiğini anımsıyor? Ya da o yaşanmaz denen Esad yönetimindeki Şam’ın, 2010 yılında yani ülkeye emperyal çullanma başlamadan sadece bir yıl önce The New York Times tarafından dünyada ziyaret edilebilecek en iyi 7. kent seçildiğini bilen var mı?

Sadece İsrail’e yönelik politikası değişmediği için bilerek istikrarsızlaştırılan bir ülke olduğu bir gerçektir Suriye’nin. Öyle ki göreve gelir gelmez, reformlar yaparak, üç kez siyasi af ilan etmesi bile Esad’ı “şeytanlaştırılmanın” hedefi olmaktan kurtaramadı. Bunda elbette yaşattığı insan hakları ihlallerinin de etkisi yabana atılamaz.

ABD, İsrail, Türkiye, Katar Suriye karşıtlığında birleştiler. Hedefe ulaşmak için IŞİD benzeri grupların varlığını gerekçe gösterdiler. Sonuçta, hem bölgesel hem de uluslararası ortamın dinamiklerinin değişmesiyle Esad Yönetimi yıkıldı. ABD, İsrail gibi Esad’ı devirmek için büyük yatırım yapan aktörler şimdi bunun karşılığını almaya bakıyorlar.

Neler yapmadıları ki? hem İsrail hem de ABD muhalif grupları silahlandırıp, finanse ettiler. Jake Sullivan’ın, 2012’de Hillary Clinton'a gönderdiği mesajda “Suriye'de El Kaide bizimle” dediğini unutan yoktur herhalde. Şimdi Esad yönetimi bittiğine göre İsrail’in ilk işi yıllardır işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri ile çevresindeki bölgeler üzerinde kontrolünü pekiştirmek olacak. İsrail daha fazla toprak yutacak Suriye’de. ABD için de ülkeden geçen boru hatlarını kontrol etmek ana hedef. Yatırımlarının karşılığını alıyorlar böylelikle.

Heyet Tahriri Şam’ın lideri Ahmed Hüseyin el Şara’nın (Muhammed Colani) acemiliği yüzünden okunuyor. Ekibinden de yönetme yeteneği ile öne çıkan olmadı. Çıkacak gibi de görünmüyor. Esad yönetiminin kimi bakanları ile bürokratlarının yardımıyla şimdilik idare ediyorlar. Ama yönetimi tek başına ele aldıklarında işleri zor. Şiilerin, Arap Alevilerinin, Dürzilerin, İsmaililerin, Hıristiyanların, Kürtlerin, Türkmenlerin olduğu büyük çeşitlilik taşıyan bir Suriye’yi “çoğulçuluğa” alışmamış, bu konuda hiçbir deneyimi olmayan HTŞ gibi bir yapının yönetmesi kolay değil. Ülke 80’lerin Afganistanına ya da günümüzün Libyasına dönebilir her an.

Kim ne derse desin, bu son dış müdahale Suriye’nin varolan sorunlarını daha da derinleştirdi. Aurıca Türkiye’nin uğraşacağı ciddi bir Kürt sorunu var Suriye’de. Bu gruplar ABD’nin ülkenin petrol yataklarını kontrol etmede yararlandığı yapılar.

İran da en önemli müttefikini kaybederek kendisine yönelik saldırıların artacağı bir döneme girdi. Lübnan’daki İsrail/ABD karşıtı direniş ekseni de zor durumda artık. İran için Suriye’nin “yeni” rejimiyle işbirliği yapmaktan başka çare de yok. Yakında bu ilişki kurulduğunda en azından ben şaşırmayacağım. Esad yönetiminin çökmesinin Rusya’ya stratejik bir ortak kaybettirdiği ortada. Ama Vladimir Putin için bu çok da dert edilecek bir kayıp gibi görülmüyor artık. O, başka yerlerde, örneğin Batı Afrika’da nüfuzunu arttırmakla daha fazla meşgul. Suudi Arabistan'la, Mısır’la da ilişkilerini geliştirdi mi gerisini düşünmesine gerek yok.

Yani Suriye’deki değişiklikle ciddi bir ABD/Batı karşıtı eksen yok olmasa bile hayli zayıflamış oldu.

Suriye’de olan bitene sevinen, ABD karşıtı olduğunu savunan İslamcılara “Karanliklar Prensi” Zbigniew Brzezinski'nin 1990'larda sarf ettiği sözünü anımsatayım: “Rusya-Çin-İran stratejik ittifakı biz Amerika’ya, kaosa, sürekli savaşlara karşı koyabilecek tek ittifaktır.”

Yaşasaydı bu ittifakın dağılmasına sevinirdi.

Dağıtıcılarına teşekkür de ederek.