Beden algısı ve toplumsal normlar: Geçmişten günümüze ideal beden anlayışı
Modern çağda adete “ideal beden” imajına dair tasarımların bombardımanı altındayız ve içgüdülerimiz bu uyaranlara karşı son derece hassas ve tetikte. Bilmemiz gereken şu ki artık ilk çağlarda yaşamıyoruz ve esasında bizi korumaya programlı bu içgüdüleri yönetmek elimizde
Uzm. Dr. Ferda Volkan & Uzm. Klinik Psikolog Tuğba Çebioğlu
Son zamanlarda farklı psikiyatrik şikayetlerle kliniğe başvuran ergenlerde daha uzun bir boya sahip olma arzusu sıkça karşımıza çıkıyor. Yakın zamanda Prof. Dr. Şükrü Hatun’un yazdığı “Boy ayrımcılığı (heightism) ve boy uzatma arzusu” ile ilgili yazdığı makale üzerine düşünürken boy ve beden algısı ile ilgili görüşlerimizi/deneyimlerinizi paylaşmak istedik.
Günümüzde gençler ve/veya ergenlik çağındaki çocuklar arasında uzun boylu olmanın daha avantajlı olduğuna dair inanışlar/görüşler oldukça yaygın. Gençler arasında sosyal çevrelerinde daha fazla kabul görecekleri, çekiciliklerinin artacağı ve daha çok beğenilecekleri ya da daha fazla kariyer fırsatına sahip olabilecekleri şeklindeki argümanlar sıklıkla dile getiriliyor. Aslında bir yanıyla bu argümanların altını dolduran bir kavram olarak düşünüebiliriz “Heightism” kavramını. Uzun boy ayrımcılığı olarak tanımlanan “Heightism”, uzun boylu bireylerin kısa boylulara göre daha avantajlı görülmesi, uzun boyun güç, başarı, liderlik ve çekicilikle ilişkilendirilmesi gibi görüşleri içeren ve daha az bilinen bir ayrımcılık türü. Sonuç olarak iş hayatında uzun boylu kişilerin daha çok iş olanağı, yüksek maaş ve terfi imkanına sahip olması, sosyal alanlarda uzun boylu kişilerin daha popüler sayılması, uzun boyun romantik ilişkilerde tercih nedeni olması gibi sonuçları oluşturduğu düşünülüyor.
Uzun boy arzusu ve beden algısı
Görüyoruz ki uzun boy takıntısı, yani bireylerin sahip oldukları boya aşırı derecede önem vermeleri daha çok sosyal etmenler ile ilişkili. Bireyin yaşadığı sosyal çevre içerisinde medya ve çevrenin etkisiyle uzun boyu idealize etmesi, sosyal medyada ve çevrelerinde diğerleriyle kendisini sürekli kıyaslaması, tüm bu yaşantılarla birlikte kısa boylu olmanın sonucunda yetersizlik duygusunun oluşması, özgüvenin zedelenmesi ve olumsuz duygu durumunun beslenmesi kaçınılmaz hale geliyor. Nitekim gençler ya bu duygu durumunun içinde psikiyatrik sorunlarla baş başa kalıyorlar ya da bedenlerine dair olumsuz olarak algıladıkları bu durumu arzuladıkları şekilde değiştirmek için erken yaşlarda çeşitli operasyonlar geçirmeyi veya tedaviler almayı göze alıyorlar. Peki gençler “Heightism” karşısında nasıl konumlanmalı? Bu duruma nasıl bir pencereden bakmalı? İdeal boy, ideal beden boyutu gibi bir kavram var mı? Yani “ideal ve normal olan” ne?
Çoğu insan hayatının herhangi bir döneminde bedenine dair olumlu veya olumsuz zihinsel tasarımlara sahip olabilir. Bireyin kendi bedenine dair algısı, duygusal tepkileri ve tutumları olarak tanımlanan bu duruma “beden algısı” diyoruz. Görünüşleri hakkında diğerlerine göre daha çok düşünen, belki bedeninin bazı özelliklerinden memnun olan ama birkaç değişiklik arzu eden ya da çoğunlukla olduğundan daha farklı görünmeyi dileyen birçok insanla karşılaşmış olabilirsiniz.
Tarih boyunca insanların bedenlerine dair algıları ve beklentileri kültürel ve sosyal normlarla şekillenmiştir. Örneğin Antik Yunan döneminde uzun, kaslı ve atletik vücutlar güç ve otorite sembolü olarak idealize edilirken, Antik Japonya’da daha kısa boylu savaşçıların çeviklik ve hız avantajı olduğu düşünülürdü. Orta Çağ’da ise kısa ya da uzun boy genellikle önemli bir beden özelliği değildi. Beden boyundan ziyade beden gücü, beden dolgunluğu, cesaret ve zekâ gibi nitelikler daha ön plana çıkmıştı. Ayrıca Orta Çağ Avrupa’sında dolgun bedenler zenginlik ve refah göstergesi olarak şekillenirken, zayıf olmak yoksullukla ilişkilendirilirdi. 19 yy’da ise kadınlarda korselerle belirginleştirilmiş ince bel ve geniş kalçalar idealdi. Erkeklerde ise yine uzun ince bir beden, daha sade ve doğal bir görünüm tercih edilirdi, zenginlik ve güç artık kıyafetlerin kalitesiyle gösterilmeye başlandı.
Yani çağlar boyunca bedenin şekline ve uzunluğuna dair farklı “normallik algıları” mevcuttu ve insanların güç ve otorite atıfları, sanat eserleri ve giyim tercihleri bu algıya göre şekillendi. Hatta bazı kültürlerde ideal beden boyutlarına ve özelliklerine dair daha radikal uygulamalar bile tercih ediliyordu. Örneğin Çin’de daha küçük ayaklar zarafet ve yüksek sosyal statü simgesi olarak görülürdü. Bunun için küçük yaşta kız çocuklarının ayakları sıkıca bağlanır ve böylece ayak kemiklerinin şekli değiştirilirdi. Güneydoğu Asya’da ise uzun boyun güzellik ve zarafet sembolü olarak kabul edilirdi. Bazı kabilelerde kadınlar, küçük yaşlardan itibaren boyunlarına pirinç halkalar takarlar ve zamanla halkaların sayısını artırarak boyunlarını uzatırlardı. Bazı Afrika kabilelerinde ise büyük dudak tabakları, sosyal statü ve güzellik simgesi olarak kabul edilirdi. Bunun için alt veya üst dudak kesilerek büyük bir tabak yerleştirilirdi, bu da dudakların genişlemesini sağlardı. Bu uygulamalar, kültürel güzellik standartlarına uyum sağlamak için yani o toplumun “normal-ideal beden” anlayışına uyum sağlamak için yapılırdı ve genellikle toplumsal statü ile ilişkilendirilirdi.
Sosyal medyanın beden algısına etkileri
Çağımızda da hızla değişen sosyal normlar ve dijitalleşmenin, gençlerin ve ailelerin beden algıları üzerinde önemli bir etki yarattığını görüyoruz. Medya tarafından oluşturulan güzellik standartları, bireylerin beden algılarını doğrudan etkilemektedir. Medyada sunulan reklamlar sıkça belli bir güzellik standardını öne çıkarmakta ve özendirmektedir. Moda endüstrisi, genellikle belirli beden tiplerine uygun giysiler tasarlamaktadır; bu da diğer beden tiplerine sahip kişileri dışlanmış hissettirmektedir. Reklamlarda ve afişlerde genellikle zayıf ve uzun boylu modellerin tercih edilmesi de bireylerin beden algısına dair gerçekçi olmayan beklentiler oluşturmasına sebep olmaktadır. Bu tür medya mesajları hem gençlerin hem ebeveynlerin beden imajına dair olumsuz algılar geliştirmesine neden olmaktadır.
Çoğu “Influencer” belirli bir yaşam tarzını ve beden tipini öne çıkararak aslında beden algımızı şekillendiriyor. Gençler ve aileler çoğunlukla sosyal medya aracılığıyla sürekli olarak mükemmelleştirilmiş ideal bedenlere maruz kalıyorlar. Bu durum bireylerin idealize edilmiş güzellik standartlarını içselleştirmelerine, kendilerini sürekli kıyaslamalarına ve kendi bedenleri ile ilgili olumsuz duygular hissetmelerine neden olmaktadır. Bu kıyaslama bir nevi toplumsal statü ve saygınlık göstergesi olan “ideal bedene” ulaşmak için kıyasıya bir rekabete dönüşmektedir. Psikolojik araştırmalar ve klinik deneyimimiz sosyal medyada idealize edilen yaşamların, bireylerde yetersizlik ve rekabet duygularını artırdığını göstermektedir. Bu durum, gençlerin kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslamalarına ve olumsuz bir beden algısı geliştirmelerine yol açmaktadır. Nitekim medya kullanımı ile beden memnuniyetsizliği arasında güçlü bir bağlantı olduğunu gözlemliyoruz. Görünen o ki farklı tarihi dönemlere ve farklı kültürlere göre “ideal olan” ve “normal olan” sürekli bir değişim içinde. Peki beden algısı sürekli değişen ve şekillenen bir durumsa, o halde neye göre değişiyor?
Aile içi tutumların ve diğer faktörlerin etkisi
Tabii ki beden algısı gençlerin maruz kaldığı birçok faktöre göre şekillenmektedir. Ebeveynlerin kendi beden algıları, çocuklarının algılarını şekillendirmede kritik bir rol oynar. Pozitif beden imajı sergileyen ebeveynler, çocuklarına da bu algıyı aktarabilirler. Araştırmalar da ebeveynlerin kendi vücutları hakkında olumlu konuşmalarının, çocukların beden algısını olumlu yönde geliştirmede etkili olduğunu ortaya koymaktadır ve eleştirel/yerici ebeveyn tutumlarının beden memnuniyetsizliğine yol açabileceğini göstermektedir. Bazen aile içinde bir kişinin söyleyebileceği ağır bir söz anoreksia süreçlerini tetikleyebilmektedir.
Aile tutumunun yanı sıra beden algısının şekillenmesindeki sosyal boyutu yadsıyamayız. Evrimsel geçmişimizi anlamak da sosyal normların ve beden algısının nasıl geliştiğini anlamamıza yardımcı olabilir. Tarihsel örneklerde gördüğümüz üzere insanların fiziki özelliklerine ve beden imajlarına dair tutumları içgüdüsel olarak “güç ve konum” çerçevesinde şekillenmiştir. Çünkü varoluşunun ilk yıllarından itibaren insan zihni “hayatta kalmaya ve güvende olmaya” programlanmıştır, bu durum tehlikeli olabilecek uyaranlara karşı alarm halinde olmayı, bunlardan kendini korumayı gerektirir ve ancak bu şekilde yaşamımızı sürdürebiliriz.
Bu durum modern dünyaya da miras kalmıştır. Yani modern dünyada belki bir mücadeleyi kazanmak için çok uzun boylu ya da bedenen çok güçlü olmamıza gerek yok, ama bu içgüdüleri otomatik olarak yine de sürdürüyoruz. Aslında zihnimiz aleyhimizde çalışmıyor, sadece farkında değiliz. Aynı zamanda ilk çağlarda hayatta kalabilmek için mevcut olan gruba uyum sağlamak zorundaydık. Yani zihnimiz otomatik olarak bizi grubun üyeleri ile karşılaştırıyor ve o gruba uygun olup olmadığımıza bakıyor. Gruba benzer miyiz? Aynı özellikleri taşıyor muyuz? Öyleyse gruba dahil olabiliriz. Aksi durumda grubun dışında kalabiliriz ve bu çok tehlikeli olabilir. Modern dünyada da farkında olmadan kendimizi daima başkaları ile kıyaslarız, çoğunluk olana uygun muyuz? Benzer miyiz? Ama burada sorun şu ki artık ilk çağlardaki gibi tehlikeli yaşam alanlarımız yok ve dahil olunabilecek küçük bir grup yerine çok geniş bir sosyal çevre içindeyiz.
İlkçağlardan modern dünyaya miras kalan bu içgüdüler gençler arasında çoğunlukla sosyal kabul görmek için akranlarının görüş ve davranışlarını benimsemeye eğilimi açıklayabilir ve aynı zamanda ekranların da devreye girmesi ile gençler kendilerini neredeyse tüm dünya ile rekabet eder halde buluyorlar. Akranlar arasındaki kabul görme arzusu, beden algısını şekillendirebilir ve sosyal izolasyon korkusu, gençlerin kendi bedenlerine yönelik algılarını olumsuz etkileyebilir. Ergenlerin sosyal medyada gördükleri akranlarıyla kendilerini karşılaştırmalarının beden memnuniyetsizliklerini artırdığını görüyoruz. Akranlar arasında yapılan kıyaslamalar, özellikle ergenlik döneminde beden algısını olumsuz etkilemektedir ya da akranlar içinde popüler olmak için idealize edilen beden tipine sahip olma baskısı, gençlerin beden algısını büyük oranda değiştirmektedir.
İdeal beden bombardımanın etkilerine karşı durmak için öneriler
Görüldüğü üzere modern çağda adete “ideal beden” imajına dair tasarımların bombardımanı altındayız ve içgüdülerimiz bu uyaranlara karşı son derece hassas ve tetikte. Bilmemiz gereken şu ki artık ilk çağlarda yaşamıyoruz ve esasında bizi korumaya programlı bu içgüdüleri yönetmek elimizde. Öncelikle gençler sosyal medyadaki idealize edilmiş bedenlere dair içeriklerden uzak durarak kendilerini başkalarıyla kıyaslama durumundaki içgüdüsel hareketi azaltabilirler. Yine de gençlerde beden algısı ile ilgili olumsuz algılar önü alınamaz bir hale geliyor ve bireylerin yaşam kalitelerini ve işlevselliklerini büyük ölçüde etkiliyorsa bu gençler için profesyonel yardım almak olumsuz düşünceleri ele almayı ve değiştirmeyi kolaylaştırabilir. Aynı zamanda ebeveynlerin de çocuklarının beden algısını nasıl olumlu yönde etkileyebilecekleri konusunda bilgilenmeleri ve gençlere olumlu beden imajı mesajlarını vermeleri teşvik edilebilir. Okullarda beden algısı, kültürel ve toplumsal bakış açıları, beden olumlama, sağlıklı yaşam, medya okuryazarlığı konularında programlar düzenlenebilir.
Farklı kültürlerdeki güzellik standartlarının tarihsel değişimini öğretmek ve “ideal bedenin” tek bir kalıptan ibaret olmadığını göstermek bireylerin mevcut standartların toplumsal olarak inşa edildiğini anlamalarına yardımcı olacaktır. Bunun yanında beden algısındaki bu sorunların toplumsal boyutta da ele alınması gerekmektedir. Medyanın ve sosyal medyanın beden algısını nasıl etkilediği konusunda medya okuryazarlığına dair eğitimler sunularak bireylerin dijital içerikleri daha eleştirel bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olunmalıdır. Medyada, dijital manipülasyonlar hakkında şeffaflık sağlayan kurallar oluşturulabilir. Medya platformlarında çeşitli beden tiplerinin olumlu bir şekilde temsil edilmesini teşvik etmek, farklı bedenlerin kabulünü artıracaktır. Reklamlarda gerçekçi beden temsillerinin kullanılması, idealize edilmiş beden standartlarının yayılmasını engelleyecektir.
Peki bu konuda dünyada ne gibi önlemeler alınıyor? Norveç ve Fransa’ da reklamlarda filtre kullanılarak değiştirilen model fotoğraflarının kullanılması yasaklanmış durumda. İsrail sağlık standartlarını karşılamayan modellerin reklamlarda kullanılmasını yasaklarken, İngiltere’de sosyal medya platformlarında da zararlı içeriklerin kaldırılması hedefleniyor. Avustralya’da yapılan eğitim kampları gençleri sosyal medya baskılarının farkında olmaya teşvik ediyor. Bunun yanında birçok ülkede reklamcılıkta ve podyumlarda beden çeşitliliğinin ön plana çıkarılmasını hedefleyen çalışmalar, beden olumlama farkındalığını geliştiren ve sağlıklı beden imajını destekleyen kampanyalar yürütülüyor.
Dünya ülkelerinde yapılan bu çalışmaların ve düzenlemelerin ülkemizde de yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu sayede toplumun tüm bireylerinin beden algısına dair farkındalık düzeylerinin artması sağlanacaktır. Aynı zamanda yasaklama kolaycılığına düşmeden yapılacak yasal düzenlemeler gençler arasında yaygınlaşan “olumsuz beden algısı” tehdidine ve bu durumun toplumumuz için getireceği risklere karşı atılabilecek önemli bir adım olabilir.
Uzm. Dr. Ferda Volkan - Çocuk ve Ergen Psikiyatristi/Psikoterapist
Uzm. Klinik Psikolog Tuğba Çebioğlu