Alevilikte Kadın
“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde”
Hacı Bektaş Veli (13. Yüzyıl)
Güne bir kadın cinayeti haberi ile uyanmak ne kahredici bir acı.. Anadolu insanının tarihinde, belirli bir cinsiyete yönelik günümüzdeki gibi vahşetler yaşanmamıştı. İnsanlarımız, tarihinden gelen hoşgörü kültüründen uzaklaşmaktadır. Nefret kültürünün neden olduğu toplumsal cinsiyet eşitsizliği, her kesimden insanı erdemli olmaktan uzaklaştırıyor. Nefret kültürü toplumsal yaşamda etkin bir hal aldı.
Alevilerin toplumsal yaşamına göz attığımızda önemli ölçüde bu yaşanan hoşgörüsüzlükten ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden etkilense de can almaktan uzak olduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Elbette ki bunun dayandığı kökleşmiş bir inanç, gelenek, görenek ve yaşam kültürü olduğunu biliyoruz.
***
Alevilik insanı merkeze koyan batıni-felsefi öğretiyle varlığını sürdüren toplumsal bir olgudur. Aleviliğin inanç ve kültür temelinde insan sevgisi vardır ve bu ulvi bir duygudur.
Alevi öğretisinin en özgün hali kadın-erkek eşitliğine dayanır. Hiçbir koşulda kadın ve erkek ayrımı yapılmaz. Kadının toplumdaki yeri, Hakk’ın yeryüzündeki tecilligahı olması hasebiyle saygındır. Bundandır ki tek eşlilik vazgeçilmez bir yaşam geleneğidir. Alevi toplumunda ailenin direği olarak kabul edilen kadına özel bir önem verilir.
Alevilik, çeşitli coğrafyalarda ki farklı medeniyetlerin yaşam kültürlerinden dinlerinden, inançlarından aldığı öğeleri batıni-felsefi öğretiyle harmanlayarak, sentezlemiştir. Ve bünyesine aldığı öğeleri, özgün bir inanca dönüştürerek toplumsal yaşamında kalıcı hale getirmiştir.
Alevilik, Anadolu evliyalarının, enbiyalarının, Pirleri’nin, Hakk aşıklarının kelamlarıyla köklü bir hakikat inancıdır. Kadın bu öğretinin en önemli taşıyıcı unsurudur. Kadın Anadolu’dur. Kadın, aile içinde sorumlu bir kişiliktir; yetkileri elinden alınmamış, sözü muteber bir varlıktır. Toplumda erkeğin taşıdığı yetkilere o da sahiptir.
***
Anadolu Aleviliği’nin inanç ve kültür değerlerini uygulamada Pir yetkili olsa da Ana*’sız Pir, Pir’siz Ana olmaz. Ana, anne değildir. Elbette ki Ana, çocuklarının annesidir aynı zamanda.. Alevi toplumunca Ana statüsü elde eden kadına Dede ile aynı ölçüde saygı ve sevgi beslenir. Ana, tek başına bir erkeğin eşi, kızı, annesi olmaksızın öncü vasıflarına sahip bilge bir insandır. Ana, aynı zamanda Anadolu Bacıyan-ı Rum** yapılanmasının doğal bir üyesidir.
Teolojik mirasa göre Alevilik’te kadın-erkek yoktur; “Can” vardır. Aleviler, metodolojik yöntemle Dört Kapı Kırk Makam’da Hakk Muhammed Ali öğretisiyle pişer, olgunlaşır ve tarihteki yerini alır. Dini ritüellerini cem törenlerinde, erenler meclisinde gerçekleştirirler. Cem töreninde kadının yeri er kişi ile yan yanadır. Bir erkek olarak cemin yürütücüsü olan “Dede” iken, Dede ile evlenerek “Ana” statüsü elde eden kadın, Dede’nin gördüğü saygı kadar, sözüne itibar edilen saygın bir bilge kişidir.
Yaygın olarak kabul edilen kadın-erkek eşitliği, Alevilik’teki toplumsal cinsiyet eşitliği algısının çerçevesini oluşturur. Cinsiyetler arası eşitlik Alevi inancının önemli ve temel bir özelliğidir. İnsan merkezli olan Anadolu Alevi batıni-felsefi inanç kültüründe Tanrı, herkesin Tanrı’sıdır. İbadet herkes içindir, bu nedenle kadın ve erkek birlikte ibadet eder. Onlar ibadetleri sırasında cinsiyetlerinden sıyrılmış, tüm sosyal statülerini kapı dışında bırakarak, bir üst bağlamda Can (insan) olarak Cemevi’nde Pir huzuruna varırlar. Alevilik’te kadın ve erkek arasındaki dinsel ve toplumsal yaşamdaki rolleri saygı ve sevgiyle korunur.
***
Musahipliğin uygulanış biçiminde de görüldüğü gibi, iki eş kadın-erkek eşitlikçi bir anlayışla (dört can) Pir’in huzurunda Dar’a dururlar. Musahiplik, karşılıklı rızaya, teslime ve ikrara dayalı inançsal bir kardeşliktir. Musahiplikte söz verme evlilik öncesinde gerçekleşmişse (kişi erinden gerek) kadın erkeğe uyar. Alevilik’te yaygın kabule göre Musahiplik evli eşler üzerinden kurulan (aile bağının dışında) önemli yükümlülükleri ve sorumlulukları olan toplumsal bir bağdır.
Musahiplik, cinsellik dışında yaşamın bütün yönlerini içeren bir kapsayıcılıkla paylaşımını ve bölüşümünü gerektirmektedir. Bu anlamda musahiplik, eşler üzerine kapsamlı bir sorumluluk yükler. Musahiplik, yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber düsturuyla hayat bulmaktadır.
***
“Alevilikte kadın-erkek eşittir” anlayışı, tarihsel kişilikleriyle öne çıkan bazı Kadın erenlerde anlam kazanmaktadır. Fatma Ana (Ehl-i Beyt’in anası), Bacıyan-ı Rum’un başı olarak kabul edilmektedir. Anadolu’da Kadıncık Ana tarihte üstlendiği rolüyle yoldaşlık ettiği Hacı Bektaş Veli gibi önemli bir kişiliktir. Vilâyetname’ye göre Hacı Bektaş Veli Sulucakarahöyük’e güvercin donuyla geldiğinde, Kadıncık Ana Erenler Meclisi’nde sohbettedir. Hacı Bektaş Veli geldiğinde ilk olarak, meclisteki erenler arasında bulunan Kadıncık Ana O’nu karşılar. Anadolu’da Kadıncık Ana üstlendiği toplumsal sorumluluk gereği tarihe mal olmuştur. Anadolu’da en az Kadıncık Ana kadar topluma öncülük eden bilge kadınlar olarak saygı gören Elif Ana (Pazarcık’ta), Anşa Bacı (Zile Acısu’da), Gönül Ana (Yalıncak Sultan’ın bacısı), Didar Ana (Hacıbektaş’ta), Sarı Kız (Kırıkkale, Ceyhan Kızıldere, Kaz Dağları), “Hatun Ana”, “Kutlu Melek” gibi onlarca Kadın evliya vardır. Bu kadınlar gönül aşkıyla Hakk Muhammed Ali yolunda toplumun birliğine hizmet etmişlerdir.
Alevi kadınını Sünni İslam’daki kadının toplumsal yaşamdaki rolleri bakımından karşılaştırdığımızda aralarında çok büyük farklılıklar vardır. Örneğin Sünnilik’te kadının yeri toplumsal yaşamda ikincil, hatta yok iken; Alevilik’te kadının yeri birincildir. Sünni İslam’da çokeşlilik varken, Alevilik’te tekeşlilik esastır. Dolayısıyla boşanma, Müslümanlarda tek taraflı olarak erkeğin isteğine bağlı iken, Alevilik’te erkeğin isteğine bağlı değildir. Alevilik’te boşanma ancak Pir’in, Mürşid’in, Rehber’in ve canların huzurunda, Cem ibadetinde ikna yöntemiyle gerçekleştiği için oldukça zorlaştırılmıştır. Kadın veya erkek geçerli bir mazereti olmadan boşanmak istediğinde “düşkün” ilan edilir. Düşkünlük tecrittir; ağır bir ceza yöntemidir ve caydırıcı özelliği vardır.
***
Geleneksel inanç ve yaşam kültürü böyleyken, günümüzde nasıl bir boyut kazandı?
İlkin şunun altını çizmek isterim. Alevilik’te kadın-erkek eşitliği söylemini güçlendiren tarihteki önemli kadın erenlerin yaşamları üzerinden ifadesini bulan teolojik kökleri kadar, bu teolojik mirasın günümüz Alevi kadınının yaşamıyla ne kadar örtüştüğü konusu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir olgudur.
Geçmişte Aleviler birçok nedenden ötürü inanç ve yaşam kültürlerini topluma kapalı bir şekilde yapmaktaydılar. Bugün kentleşmeyle birlikte değişkenlik göstermek durumunda kaldı. Cemevleri’nin kurulmasıyla Alevi ibadeti büyük ölçüde şekil ve içerik değişikliğine uğradı. Cemevleri’nde Türkçe ibadet önemli ölçüde Arapça içerikli söylemlerle süslendi. 1990’lardan sonra Aleviliğin görünürlüğünün artmasıyla, kentleşmenin dayattığı yaşam kültüründen Aleviler de büyük ölçüde etkilenerek, geleneksel inanç ve yaşam kültüründen uzaklaşıp dışındaki toplum kesimlerine benzemeye başladı. Bu entegrasyon süreci sancılı da olsa, acıdır ki gerçekleşti ve değişime neden oldu.
Günümüzde Alevi unsurlar arasında da büyük sorunlar yaşanır bir hal aldı. Geleneksel görgü Cem ibadetleri gerçekleşemez oldu. Bu ibadetin yerini Alevi demokratik kitle örgütlerinin “Cemevi Dedesi” olarak atadığı temsilcilerin icra ettiği uyduruk cemler aldı.
Musahiplik Kurumu’nu oluşturan gençliktir, bugün yok denecek düzeydedir. Bunun nedeni; 1980 darbesinden sonra dağılan sosyalist solun tabanındaki Alevi gençler tarafından kurulan Alevi STK’ların rolüdür. Bu örgütlerin başındakiler geleneksel inanç ve yaşam kültüründen bihaber olduklarından; Aleviliğin temel değerlerini yok sayarak, sol söylemler üzerinden bir Alevilik tanımlayarak gençliği Alevilik’ten uzaklaştırdı.
Dedelik Kurumu büyük ölçüde işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Kadın-erkek eşitliği yara aldı.
Kısacası Aleviler, Yol’a revan olmaktan uzaklaştı. Kentleşmenin yarattığı sınıfsal farklılıklar da bu duyguyu olumsuz yönde besledi. Ve Aleviler bölük pörçük oldu.
Bu bozulmayı Aşık Mahzuni Şerif şu dizelerle dile getirdi:
“Cem’imize cin girdi
Talibimiz çürük şimdi.”
*Ana: Anadolu Alevi inanç yaşamında soya dayalı bir statüdür. “Ana” kutsal bir kavramdır, onun kendi sınırları içinde bir dokunulmazlığı, saygınlığı vardır. Anneden farklı bir anlama gelmektedir ve yine Alevi kültüründe Dede’ye karşılık gelen bir mertebeyi ifade etmektedir.
* Anadolu Bacıyan-ı Rum: Kadın öncülerin önderliğinde kurulan önemli bir topluluktur. Tarihte oynadığı rolle toplumsal birliğe-dirliğe katkısı azımsanmayacak ölçüdedir.