34,6832
36,7190
2.960,63
Her yılın Ağustos ayı 2009’dan beri sinemamız ve kültürümüz adına hüzün manasına gelir. Zira Milli Sinema’nın kurucusu kabul edilen Yücel Çakmaklı 23 Ağustos 2009’da vefat etti. Senarist, yönetmen ve yapımcı olarak Türk Sineması’na büyük katkılar sunan Çakmaklı, yarım asır emek verdiği sektör için çok şey ifade ediyordu.
Yeşilçam’ın en verimli döneminde sinemaya atılan, 1960’lar boyunca 50’den fazla filmde görev alan Yücel Çakmaklı, 1969’da ilk filmi Kâbe Yollarında’yı çekti (Yakın zamana kadar kayıp olan film bulundu. Yeni Şafak Kültür Sanat Editörü Sevda Dursun geçtiğimiz aylarda bu haberi sayfa manşetine taşıdı). Çakmaklı’nın sektörde kabul görmesi ve Milli Sinema akımını başlatması ise 1970’dedir. Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanından uyarlanan Birleşen Yollar filmi büyük ses getirir. Başrollerde Türkan Şoray ve İzzet Günay’ın yer aldığı film, o döneme kadar beyaz perdede neredeyse hiç yer almayan konuları ele alır. Milli ve manevi değerleri sinema ile ele alıp toplumun faydasına olacak şekilde filmler çekme niyetinde olan Çakmaklı, Birleşen Yollar ile yeni bir perde açar esasında. O zamana kadar filmlerde dindar insanlar toplumun aksak unsuru olarak görülür. Yeşilçam’ın en çok rağbet gören filmlerinde dindarlar kötü resmedilir. Anadolu insanının özünü ve toplumsal gerçekleri yansıtmayan bu manzaraya isyan eden Çakmaklı elini taşın altına koyar ve daha sonraları Milli Sinema adı verilecek akımı başlatır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren resmi ideoloji mütedeyyin kesimi ‘öteki’ olarak kodlar. Sosyolojiyle taban tabana zıt bu tavır, sinema filmleri başta olmak üzere bütün kitle iletişim araçlarında ve kitlesel yayınlarda da kendini gösterir. Yücel Çakmaklı, Yeşilçam geleneğinden yetişmiş bir sinemacı olarak memleket insanın özünden beslenen, özüne ışık tutan, Anadolu insanını sinemada doğru yansıtan üretimler peşindedir. “Türk Sineması ancak köylüsü ve şehirlisi ile manevi kıymetleri maddeden üstün tutan Müslüman Türk halkının inançları, milli karakterleri, gelenekleriyle yoğrulmuş, Anadolu gerçeklerini yansıtan filmler vererek ‘Milli Sinema’ hüviyetine kavuşabilecektir.” derken kastettiği şey tam olarak Milli Sinema akımının misyonudur.
Toplumun her kesimi ile barışma sürecinde olan ve 20 yıldır mütedeyyin kesimin sosyo-kültürel alanda daha aktif olarak yer aldığı bir dönemdeyiz. Bugünden bakınca anlamak zor olabilir. Ancak daha kıymetli. Zira Çakmaklı’nın beyaz perdeden haykırdığı şeyleri 1970’lerde söylemek hiç de kolay değildir. Darbelerle sürekli akamete uğrayan politika alanı postalların gölgesinde varlığını devam ettirmeye çalışırken, cuntaların dindar kesime bakışı hep olumsuz oldu. Seküler kişilerin elinde olan ve bunun ötesinde inançlı insanlara düşmanlık besleyenlerin azımsanmayacak oranda olduğu sinema sektöründe mütedeyyin biri olarak yer almak zaten zordur. Yücel Çakmaklı bunun da ötesine geçerek davasını sinemaya taşır. Sonrasında birçok yönetmen aynı yolda üretim yapar.
Yücel Çakmaklı, sinemanın sadece eğlence aracı olmadığının farkında, dert ettiği meselelere dair söyleyecek sözü olan ve bunu bir tavır olarak filmlerine aktaran biriydi. Birleşen Yollar, Kızım Ayşe, Oğlum Osman, Çok Sesli bir Ölüm, Diriliş gibi eserleriyle ölümsüzleşen Çakmaklı’nın çokça ürettiği zamanlardan tam yarım asır sonra kıymetini daha iyi anlıyoruz. O, Anadolu insanının gür sedası idi. Kapanmayacak pencereler açtı ve dört köşe çerçevelerden hala aynı ılık rüzgâr esiyor.
Milli Sinema’nın kurucusu Yücel Çakmaklı vefatının 14. yıl dönümünde İstanbul’da düzenlenecek panel ile anılacak. Uluslararası Sineme Derneği’nin İstanbul İl Kültür Müdürlüğü ortaklığı ile düzenleyeceği programda “Yücel Çakmaklı’nın Ardından Milli Sinema’nın Neresindeyiz?” konusu masaya yatırılacak. Etkinlikte Çetin Tunca, Yıldız Ramazanoğlu, Nazif Tunç, Attila Gökbörü, Nebiye Ay ve İhsan Kabil konuşma yapacak. Program Beyazıt Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi’nde 17.30’da başlayacak