2065 kadınla beraber olan zamparanın ölümü: Don Giovanni

2065 kadınla beraber olan zamparanın ölümü: Don Giovanni

Dünya müzik tarihinin dehası Wolfgang Amadeus Mozart tarafından bestelenen Don Giovanni’nin librettosu, Lorenzo Da Ponte tarafından yazıldı. Eserin dünya prömiyeri 29 Ekim 1787 tarihinde Prag’da Stavovské divadlo’da (Estates Tiyatrosu) yapıldı.

Operanın konusu İspanyol oyun yazarı Tirso de Molina tarafından El burlador de Sevilla y convidado depiedra oyununda anlatılan Don Juan ile ilgili asırlık bir İspanyol efsanesine dayanır.

Mozart’ın opera-buffa* olarak tanımladığı eser, 1787 yılında Prag’a yaptığı ziyaretler sonrasında sipariş edildi. Don Giovanni’nin librettisti Da Ponte, bir başka libretto yazarı Giovanni Bertati’nin Don Giovanni, o sia II convitato di pietra için kaleme aldığı bir başka eserden esinlendi. Da Ponte birkaç değişiklik dışında Bertati’nin librettosuna sadık kaldı.


Estates Tiyatrosu

Don Giovanni’nin dünya prömiyeri 14 Ekim 1787 tarihinde Avusturya’nın Arşidüşesi Maria Theresa’nın Prag ziyareti onuruna yapılacaktı ama Mozart eseri yetiştiremeyince Le Nozze di Figaro (Figaro’nun Düğünü) operası sahnelendi.

Mozart eserini prömiyerden bir gece önce 28 Ekim’de ancak tamamlayabildi.

“Prag tarihinde böyle bir şey duymadı”

Prömiyer gecesi eser büyük bir coşkuyla karşılaşırken orkestrayı Mozart yönetti. Prag’da Almanca yayın yapan Prager Oberpostamts-Zeitung gazetesi “Otoritelerin ve müzisyenlerin dediği gibi Prag tarihinde böyle bir şey duymadı” diye yazdı.

Mozart müzikal etkiler yaratmak için prömiyer gecesine özel bazı eklemeler yaptı. Birinci perdenin sonundaki balo sahnesinde başrollerin dansına eşlik etmesi için orkestra çukurundaki müzisyenlerle eş zamanlı çalacak şekilde sahneye iki ansambl orkestra daha yerleştirdi.

Viyana'nın Provincialnachrichten gazetesi ise orkestrayı Mozart’ın bizzat kendisinin yönetmesi eserin seyirci üzerindeki etkisini arttırdığından bahsetti.

7 Mayıs 1788 tarihinde Viyana prömiyeri ile de yakından ilgilenen Mozart, müzikal anlamda bazı düzenlemelere gitti. Resitatifleriyle birlikte esere yeni aryalar yazdı. Eserin finalini daha etkileyici olması için kısalttı, eserden çıkarılacak dersi daha vurucu yapmak için bazı değişiklikler yaptı.


Wolfgang Amadeus Mozart

Don Giovanni operasının finali, genellikle iki farklı şekilde sahnelenir, bu iki versiyon Prag ve Viyana versiyonları olarak bilinir. Bu iki versiyon arasındaki farklar, operanın son bölümünün sunumu ve eklenen müzikal parçalarla ilgilidir.

Don Giovanni ilk olarak 1787 yılında Prag'da sahnelendiğinde, opera Don Giovanni'nin cehenneme sürüklendiği dramatik sahneyle son bulur. Bu sahne oldukça etkileyici ve dramatik bir final sağlar. Don Giovanni, ölümü kabul etmeyi reddeder ve pişmanlık göstermez, böylece cezası olarak cehenneme sürüklenir. Bu final, karakterin kaderini ve ahlaki mesajı güçlü bir şekilde vurgular.

1788'de opera Viyana'da sahnelendiğinde, Mozart esere ek sahneler ve müzik parçaları ekledi. Bu versiyonda, Don Giovanni'nin cehenneme sürüklendiği sahnenin ardından, sahne tekrar açılır ve kalan karakterlerin gelecekle ilgili planlarını ve ders çıkardıklarını anlatan bir ansambl parçasıyla opera sona erer. Bu final bölümü, daha umutlu ve ders alınmış bir ton taşır, ve topluluk tarafından yaşananların özeti niteliğindedir.


Caner Akgün (Don Giovanni), Nesrin Gönüldağ (Donna Elvira) ve Aslı Ayan (Zerlina)

Ahlaksızlıkta sınır tanımayan, manipülatif çapkın

Cazibesiyle ‘yüzlerce’ kadını etkileyen Don Giovanni, zedelenmiş itibarını her yere taşıyan kötü şöhretli bir çapkındır. Manipülatif tavırlarıyla baştan çıkardığı kadınların sayısını arttırmaktan başka arzusu olmayan Don Giovanni, Donna Anna’yı zorla elde etmeye çalışır.

Donna Anna’nın babası II Commendatore ile giriştiği düelloda da galip gelince işler Don Govanni için sarpa sarmaya başlar. Operaların operası olarak adlandırılan eserde karakterlerin arasındaki çatışmaların gerçekliği izleyiciye mükemmel bir şekilde aktarılır.


Caner Akgün (Don Giovanni) ve Umut Tingür (II Commendatore)

Geçmişte elde ettiği ve zarar verdiği kadınların bir araya gelmesi, Don Giovanni’nin sonunun başlangıcı olur. Donna Anna, Donna Elvira gibi aristokrat ailelerden gelen kadınların yanı sıra Zerlina gibi bir köylü kadınını da elde etmeye çalışan Don Govanni’den bütün maceralarında yanında olan yardımcısı Leporello bile şikayetçidir.

Leporello karakteri genellikle komik bir rahatlama sağlar ve efendisini, Giovanni'nin kadınları baştan çıkarma konusundaki başarılarını tuttuğu ünlü Madamina, il catalogo è questo (Katalog Aryası) ile anlatır.


Göktuğ Alpaşar (Leporello), Nesrin Gönüldağ (Donna Elvira)

Katalog Aryası’nda belirtilen sayılara göre, Don Giovanni dünya genelinde toplamda 2 bin 65 kadınla ilişki yaşamıştır.

"Hanımefendi, elimde gördüğünüz katalog,
efendimin sevdiği güzelliklerin listesi,
ellerimle hazırladığım liste;
Bakın ve benimle okuyun.
İtalya’da 640;
Almanya’da 231;
100 tane Fransa’da, Türkiye’de 91;
Ama İspanya’da hali hazırda 1003 tane.
Köylü kızların yanında,
Hizmetçiler, kasaba halkı,
Kontes, Barones,
Markiz, Prenses.
Ve her seviyeden kadınlar var,
He şekilde, her yaşta.
Sarışınların genellikle,
görgülerini över
Esmerlerin sadakatlerini,
Gri saçlıların tatlılıklarını.
Kışın ağır olanları ister,
Yazın zayıf olanları ister;
Büyük olanlar görkemli,
küçük olanlar büyüleyici,
Yaşlıların peşinden gider,
onları listeye koymanın tatmini için;
Onun ağırlıklı tutkusu
Genç başlayanlar(ergenler).
Kadının zengin olması umurunda olmaz
İster çirkin ister güzel olsun;

eteği var olduğu sürece,
Ne yaptığını biliyorsunuz"

Operanın sonunda, Don Giovanni, yaptığı kötülüklerin bedelini ödemek zorunda kalır. Öldürdüğü II Commendatore’in heykeli, Don Giovanni'yi cehenneme götürmek üzere onu ziyarete gelir. Don Giovanni, son şansını reddederek, pişmanlık göstermeyi reddeder ve sonunda lanetlenerek cehenneme sürüklenir.


Ancien régime’e eleştirel bir bakış

Don Giovanni, 1787'de, Fransız Devrimi'nden iki yıl önce ilk kez sahnelendi. Opera, o dönemde Avrupa'da, özellikle de Fransa'da artan toplumsal ve politik gerilimlerin ortasında yer aldı. Opera, devrimin öncesindeki dönemin sosyal ve ahlaki dinamiklerini yansıtır ve bu çalkantılı dönemdeki genel ruh halini simgeler.

Don Giovanni’nin teması ve konusu, özellikle ancien régime (eski rejime) eleştirel bir bakış sunar ve dönemin ahlaki ve sosyal çöküşünü dramatize eder. Eserdeki soylu karakter Don Giovanni, eski düzenin aşırılıklarını ve ahlaksızlıklarını temsil ederken, diğer karakterler yeni, daha ahlaki ve demokratik bir düzenin arayışını yansıtır. Bu çatışma, Fransız Devrimi sırasında ve sonrasında önemli olan temalarla örtüşmektedir.

Eser, soyluların özel ayrıcalıklarına ve ahlaki çürümüşlüklerine yönelik eleştirisi, Fransız Devrimi'ndeki bazı ana temalarla örtüşür. Bazı eleştirmenler, Don Giovanni’nin, toplumsal ve politik değişimlere zemin hazırlayan düşünsel bir ortam yaratmış olabileceğini de söyler. Ancak, bu tür bir eserin bir devrimi doğrudan tetiklediği ya da etkilediği söylenemez; daha ziyade, dönemin kültürel ve fikirsel atmosferine katkıda bulunmuştur.

Türk operasının divası Leyla Gencer, vefatının 16. yılında, Don Giovanni ile anıldı

İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) tarafından sahnelenen Don Giovanni operası, Leyla Gencer'in vefatının 16. yılına ithafen sahnelendi. İDOB Başrejisörü Caner Akın, konuşma yaptı.


Caner Akın

Akın konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

"Dünya sanat tarihine iz bırakmış olan Leyla Gencer’in tutkusu, operaya, güzel şarkı söylemeye karşı hiç kaybetmediği aşkı, sanat ve hayat içindeki duruşu, bir eseri yorumlarken öncesi ve sonrasında gösterdiği titizlik, disiplin ve hassasiyetinin yeni gelen kuşaklar üzerinde büyük bir etkisi vardır ve var olmaya devam edecektir. 4 Mart 1956 yılında Ankara Devlet Opera ve Balesi, Mozart'ın başyapıtı Don Giovanni'nin Türkiye'deki ilk temsili ile sanatseverlerle buluştuğunda Leyla Gencer, 'Donna Anna' rolünü Suna Korad ile dönüşümlü olarak oynamıştır.

Don Giovanni temsilimizi duayen sanatçımız, hocamız, yol göstericimiz, Türkiye Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği en büyük değerlerden biri olarak 'Devlet Sanatçısı' unvanını gururla taşıyan, 20. yüzyıl opera dünyasına damgasını vuran ve geniş repertuvarı, lirik sopranodan dramatik koloratüre uzanan bir yelpazede 72 role can veren Leyla Gencer'e ithafen gerçekleştiriyor ve değerli anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.”

Aytaç Manizade’nin sahneye koyduğu eserde "Don Giovanni" rolünü Caner Akgün, "Leporello"yu Göktuğ Alpaşar, "Donna Anna"yı Özgecan Gençer, "Donna Elvira"yı Nesrin Gönüldağ, "Don Ottavio"yu Ufuk Toker, "Zerlina"yı Aslı Ayan, "Masetto"yu Alp Köksal, "II Commendatore rolünü ise Umut Tingür yorumladı.

Eserde, İDOB Orkestrasını İbrahim Yazıcı, İDOB Korosunu ise Volkan Akkoç yönetti. Eserin dekor tasarımını Efter Tunç, kostüm tasarımını Serdar Başbuğ, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan üstlendi.

Leyla Gencer kimdir?

20. yüzyıl opera dünyasına damgasını vuran Leyla Gencer İstanbul’da doğdu. İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda başladığı şan eğitimine İtalyan soprano Giannina Arangi-Lombardi ve Apollo Granforte ile devam etti. 1950’de Ankara Devlet Operası sahnesinde Mascagni’nin Cavalleria Rusticana’sında Santuzza rolünü yorumladıktan sonra kısa bir süre içerisinde yurtiçinde tanınan bir opera sanatçısı oldu, birçok önemli devlet etkinliğine soprano olarak davet edildi.

İtalya sahnelerine Napoli’deki San Carlo Tiyatrosu’nda yine Santuzza rolüyle adım attı ve bir yıl sonra Madama Butterfly ve Yevgeni Onegin operaları için tekrar Napoli’ye döndü. 26 Ocak 1957’de La Scala Tiyatrosu’nda ilk kez sahneye çıkarak Poulenc’in Les Dialogues des Carmelites’sinin dünya prömiyerinde Lidoine rolünü yorumladı.

1957 ile 1980 arasında La Scala Tiyatrosu’nda, Verdi, Bellini, Donizetti, Mozart, Monteverdi, Gluck, Çaykovski, Britten ve Pizzetti’ninkiler başta olmak üzere birçok operada başrol oynadı.

Vittorio Gui, Tulio Serafin, Gianandrea Gavazzeni ve Riccardo Muti gibi büyük İtalyan şeflerle çalıştı. Donizetti’nin unutulmuş operalarını başarılı bir şekilde yorumlayarak “Donizetti Rönesansı”nın gelişmesine büyük katkıda bulundu.


Leyla Gencer

Geniş repertuvarı, lirik sopranodan dramatik koloratüre uzanan bir yelpazede 72 rolü kapsayan Leyla Gencer, Maria Callas, Renata Tebaldi, Montserrat Caballé, Joan Sutherland, Beverly Sills gibi efsane isimlerle aynı dönemde operanın mabedi La Scala’da yirmi beş yıl boyunca primadonna olarak söyledi.

1985’te La Fenice Tiyatrosu’nda Francesco Gnecco’nun La Prova di un’Opera Seria adlı yapıtıyla opera sahnelerine veda eden Leyla Gencer, 1992 yılına dek konser ve resitallerine devam etti.

1983-88 yılları arasında As.Li.Co. di Milano’nun sanat yönetmenliğini üstlendi, 1997-98 yılları arasında ise şef Riccardo Muti tarafından atanarak La Scala Korosu’nun genç sanatçılar okulunda yöneticilik yaptı. 2008 yılındaki vefatına kadar La Scala Tiyatrosu’nda opera sanatçıları için kurulan akademinin sanat yönetmenliğini sürdüren Gencer, aynı zamanda İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) mütevelliler kurulu başkanıydı.

10 Mayıs 2008 tarihinde İtalya'nın Milano şehrinde 80 yaşındayken hayatını kaybeden Gencer’in cenazesi, 12 Mayıs günü Milano’da La Scala Operası'nın Santa Babila Kilisesi'nde düzenlenen törenden sonra vasiyeti doğrultusunda krematoryuma götürülerek yakılmıştı.

Sanatçının külleri daha sonra İstanbul’a getirilerek Dolmabahçe açıklarında Boğaz sularına dökülmüş ve törende, Mozart’ın Requiem’inden “Lacrimosa” ile Ahmed Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu”’nun 5, 12 ve 13. bölümleri İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu tarafından seslendirilmişti.


*Opera-buffa nedir?

Opera-buffa, 18. yüzyılda İtalya'da ortaya çıkmış bir opera türüdür ve genellikle hafif, komik konuları işler. Bu tür, daha ciddi ve dramatik opera seria'nın bir alternatifi olarak gelişmiştir. Opera-buffa'nın en belirgin özellikleri arasında günlük yaşamdan alınmış senaryolar, mizahi unsurlar ve sıradan insanların yaşamlarını konu edinen hikâyeler bulunur. Müzikal olarak ise karakteristik olarak canlı ve neşeli melodiler içerir.

En ünlü opera-buffa bestecilerinden biri Gioachino Rossini'dir. Rossini'nin eserleri arasında "Sevil Berberi" ve "Cinderella" gibi popüler operalar yer alır. Bu tür, zaman içinde Avrupa'nın diğer bölgelerine yayılarak, genel opera repertuvarının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir.